Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
sarıcakaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sarıcakaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kayayı delen ağaç...


Son güncelleme: 4 Temmuz 2015
Güncelleme tarihi 20 Aralık 2012'nin son dakikaları. Kıyamete 5 kala...
İlk yayın tarihi 2 Mayıs 2011

"İşte böyle olacaksın, hiç olmadık yerde, dağın tepesinde tek başına bile kalsan dimdik! Köklerin kayayı delip geçecek, meydan okuyacaksın denize, dağlara. En güzel manzara da senin olacak, senin hakkın o!" demiştik şurada :



Aşağıdaki ağaç da Eskişehir'den Mayıslar'a doğru giderken, Mayıslar'a 4-5 km kala hemen çay köprüsünü geçince görebileceğiniz bir kayanın üstünde. 
Kayadır demememiş, toprağım yok ben nerede duracağım, suyum nereden gelecek dememiş,
delmiş geçmiş.



Kaya mı ağacı tutuyor yoksa ağaç mı kayayı? Belki de kökleri kayayı yamaca sabitliyordur. Doğanın dengesi müthiş...

Ya buna ne demeli...

14 Şubat 2012'de eklendi

Hele buna ne dersiniz? (20 Aralık 2012'nin son dakikalarında eklendi.)

Bu fotoğraf da benden. 27 Ekim 2012, İstanbul Fuar Merkezi otoparkı. Bitkinin çıktığı yere dikkatli bakınız. Beton ile asfaltın arasında kağıt bile giremeyecek kadar dar bir yerde... Sulayan yok, gübre veren yok, budayan, bakım yapan yok. Ama çıkmış oradan ve dimdik ayakta...

Fotoğrafı bizzat şahsen kendim ben cep telefonumla çektim 


Allah "Ol!" der ve olur...
Asfaltı delen çiçek

...
Bunlar da 4 Temmuz'15'de ilave edilenler. Her biri ayrı bir mucize...







...

Zeytin Fidanı Dikme Zeytin Toplama

Zeytin Fidanı Diktik ve Zeytin Topladık...

Fidanlarımla birlikte zeytin fidanı dikerken.

Ekim ayı gelmişken dikim sezonunu kaçırmayayım dedim. Mayıslar'daki zeytin-ceviz bahçemde az bir yer kalmıştı fidansız. Oraya da yine Orhangazi'den alıp getirdiğim 2şer yaşındaki zeytin fidanlarından diktim. Dikimi ailemizin fidanları olan oğlum ve kızım ile birlikte gerçekleştirdik. Ömürleri uzun olsun tüm fidanlarımızın...

Önce çukurun dibine biraz can suyu veriyoruz

Sonra da fidanı köklerine de zarar vermeden düzgün bir şekilde  dikiyoruz, işte böyle...

--------------------=(O)=--------------------

Çukurlar kazıldı

Fidanlar dikildi...

--------------------=(O)=--------------------

Ardından 4-5 yaşına gelmiş olan zeytin ağaçlarımızdaki bu seneki zeytinleri topladık artık Allah ne verdiyse... Bu sene zeytin senesi değil bu nedenle pek de fazla bir şey çıkmadı. Ancak 2.5 kg'lık yoğurt kovası kadar oldu. Onların toplanmasında da bizimkiler başroldeydi...

Abisi toplar kardeşi de yardım edermiş...

--------------------=(O)=--------------------

Zeytin fidanı dik, zeyin topla derken yorulduk, iyicene acıktık. Peki n'aptık sonra? Tabi ki tenekede tavuk!
"Offf amma da acıktım hadi baba ya acele et..."
Kısık ateşte 50 dakika...
Burada, kendi yapımım olan tenekede tavuk pişirme aparatına tavuğun takılmasını ve sonrasında da ateşi görüyorsunuz. Canınız çekmesin diye pişmiş halini koymadım, sanmayın ki yine yaktım tavuğu...
...
Tamam tamam itiraf edeyim telefonumun şarjı bitmişti çekemedim son halini ama Allah sizi inandırsın bu sefer oldu, hem de "Çok iyi de oldu çok güzel iyi oldu tamam mı ?"

Afiyetle yedik biz, gelin size de yapayım.

Tavuk pişerken annem de çayı ve pilavı hazırladı.


BÖLÜM OYUNCULARI:

Bizim damat yani eniştem: Fidan çukurlarını kazan adam rolünde
Oğlum ve kızım: Fidan diken, zeytin toplayan abi-kardeş rolünde
Eşim ve kızkardeşim: Bizim de bir dikili ağacımız olsun diyen gelin-görümce rolünde
Annem: Ateşi yakan, çayı demleyen kadın rolünde




Esen kalın.
Ö.Y. / Mayıslar, Eskişehir


.



Salça Zamanı...


Biz KüçükBahçem'izdeki domateslerin kızarmasını beklerken, Küçük Antalya da denilen Sakarı vadisindeki köyüm Mayıslar'da domatesler toplandı pazara gönderildi, hatta salça yapımına başlandı bile.

Geleneksel olarak büyük kazanlar içerisinde odun ateşinde fokurdayarak kaynamakta olan domateslerin nefis kokusu taa uzaklardan kendisine çekiyor insanı...



İşin bir diğer güzel tarafı, fotoğrafta kazanı kaynayan akrabam bu domatesleri kendisi yetiştirmedi. Kendisinin domates yetiştirmediğini bilen konu komşu, gelip geçerken birer poşet kapısının önüne bırakıyorlar. Kimin bıraktığı da çoğu zaman bilinmiyor.

Yaa işte böyle bir güzelliği hala yaşatan yerler de var. Daha önce de yazmıştım zaten:
"Beni gören eş dost eksik olmasınlar, "-Amman benim tarlama git, ne istiyorsan topla. Domates, biber, patlıcan, kavun, vs. ne istersen istediğin kadar al" diye ısrar ediyorlar. Öyle ısrarcılar ve öyle zengin gönüllüler ki biraz pazarlık yapsam üste para bile alırım herhalde."

Esen kalın.
06.08.2012 / Eskişehir

Mayıslar'da Zeytin Budaması


Eskişehir'in, Eskişehir'e değil de daha çok Antalya'ya benzeyen doğa yapısı ve iklimi ile farklı bir bölgesi olan "Sakarı Vadisi"ndeki köyüm Mayıslar'da 15-20 kadar zeytin ağacım var. Geçen sene 2-3 kg kadar da zeytin aldık. Bahsi geçen miktarlar gerçek zeytincilere komik gelse de bu durum benim, Eskişehir'deki zeytin ağalarından birisi olmamı sağlıyor.

Bir İç Anadolu şehri olan Eskişehir'de zeytin olur mu, olur elbet. Dedik ya bizim oralar Akdeniz iklimine sahip diye. Sakarya Nehri bu bölgede bir mikro klima etkisi (Microclimate) İç Anadolu'dan farklı bir iklim oluşturuyor.

Bu yazımda zeytin budaması nasıl yapılır anlatmayacağım, sadece sonucu aşağıdaki fotoğraflarla göstereceğim. Budama yaparken dikkat ettiğim hususlar;

  • mümkün olduğunca ağacın her dalına, her yaprağına eşit miktarda güneş ve hava ulaşabilsin diye
    • dallardaki sıkışıklıkları gidermek,
    • aynı yöne uzayan dallardan birisini tercih etmek
    • ağacın ortasını olabildiğince açmak
    • birbirini boğan dalları ayıklamak
  • ağacın ağırlık noktasını eşitleyecek şekilde dallara şekil vermek
  • dipten çıkan sürgünleri kesmek

Budamanın nasıl yapıldığını öğrenmek isterseniz Google Abi'ye sorabilirsiniz ya da şuraya da -->tıklayabilirsiniz.<-- 


Budamadan Önce


Budamadan Sonra

Şimdi fotoğraflara tekrar bir bakınca acaba biraz fazla mı budadım diye düşündüm. Aman neyse; zeytin ağacı en dayanıklı, en uzun süre yaşayabilen, kendini en kısa sürede tedavi ve tamir edebilen ağaçlardan biri ne de olsa...

Esen kalınız...

veee huzurlarınızda KüçükBahçem'in pembe güzelleri

Bu sene biraz gecikti benim pembe güzellerim. Pek bir nazlandılar pembe yanaklarını göstermek için...

Zaten köyümden pembe domates (sakarı domatesi) fidesi diye getirip diktiğim fidelerin çoğu "küçük" bir karışıklık sonucu salkım çeri çıkmıştı. Allah'tan kendim çimlendirdiğim bir kaç tane pembem vardı da onlar durumu kurtardı. Dediğim gibi bu sene pembe domatesim az olduğu için olanlar da daha bir kıymetli oldu. Gözüne bakıp duruyorum domateslerin, büyüsünler sonra da pembeleşsinler diye. Havaların geç ısınmasından dolayı toprağa geç aktardığım pembeler Eylül ayının ortasına gelmemize rağmen daha yeni yeni kızardılar, daha doğrusu pembeleştiler.

KüçükBahçem'deki ilk pembeleşen pembe domatesimi görüyorsunuz aşağıda. Büyüklüğünü gösterebilmek için ölçek olarak 50TL'yi kullandım. Bu tür işlerde genellikle 1 TL kullanılır ama bende para af edersiniz "çok" olduğu için cebimdeki en küçük para ile ölçekledim. Hem demedik mi bu pembeler pek bir kıymetli diye, şimdi 1 TL kullanmak yakışmaz...


O da olmazsa arabamın anahtarını koyayım ölçek olarak, maksat görgüsüzlük değil mi? (Kıroyum ama para bende)


KüçükBahçem'den topladığım günlük mahsul bir arada.

KüçükBahçem'in ilk pembe güzelleri bir arada. En irisi 511 gr ilk hasat olan 4 tanesi 1223 gr geldi.

Amanın burada 1 TL kullanmışım, gitti karizma.




Pembelerin devamı KüçükBahçem'de, dalında.

Pembe domateslerin tohumlarının nasıl alındığını fotoğraflı anlatımıyla okumak için tıklayınız --> tam buraya <--

Esen kalın.

Ceviz ve Zeytinlerimin Budanma Zamanı Gelmiş...

ÖNEMLİ NOT: Burada anlatılanlar ceviz-zeytin budamasının nasıl yapılacağına dair bir ders niteliğinde değildir. Burada anlatılanlar benim kendi tecrübemdir. Doğrusuyla yanlışıyla bana aittir ve zararım da kendimedir. Lütfen yazımı okurken bunu aklınızda tutunuz.


Budama zamanı gelmiştir diye düşünerek çoluk çocuk doluştuk benim küçük Yaris'ime ve vardık köyümüz Mayıslar'daki ceviz-zeytin bahçesinin başına. 


Akşam elektrikler kesik olduğu için dersime çalışamamıştım. Bizim sıpalar ortalıkta gezinip börtü-böcük kovalarken ben bir kenara çekildim ceviz nasıl budanır okudum dersime çalıştım. Kullandığım kaynak, bundan 5 sene önce Düzce'den aşılı cevizleri almış olduğum yerin sahibi Selami BAYRAK'ın kitabı. Cevizler ve kitap hakkında ayrıntılı bilgi www.ceviz.com.tr adresinden temin edilebilir, sipariş verilebilir. (Araya reklam girmiş olduk. Eee o kadar da olsun, Türkiye'de ceviz yetiştiriciliğine bu kadar emek vermiş birisinin adını da burada anmış olalım)

Dersimizi bitirip işin teorisini öğrendikten sonra pratik yapmak üzere aldım elime budama makasını geçtim deneklerin başına. Hanımla beraber budadım ceviz ağaç(cık)larımı. Daha doğrusu hanım şunu şuradan kes dedi ben de kestim. "Nerede kaldı çalıştığın ders?" derseniz en önemli derslerden birinin hanımın sözünü dinlemek olduğunu daha birinci sınıftayken öğrenmiştim. İşin şakası bir yana göze hoş gözükmeyen, sıkışık kalmış, çok çatallanmış dalları budayarak ağaçcıklara biraz şekil verdik. Hasta, zayıf kalan, kurumuş dalları temizledik.



Geri planda görünen dağ, eteklerinde Sarıcakaya'nın bulunduğu Bozaniç Kayası. Bozaniç Tepesi diye de bilinir,  volkan çivisi olur kendisi.

Burada hangi dalları nasıl ve niye kestiğimi tarif etmeyeceğim. Zaten internette bol miktarda şekilli, grafikli hatta videolu anlatımlar mevcut. Internet ortamındaki en büyük sıkıntılardan birisi olan bilgi kirliliğine bir de ben katkıda bulunmak istemiyorum. Bunun yerine budama öncesinde ve sonrasında çekmiş olduğum fotoğrafları yan yana koyarak aradaki 7 farkı bulabilirsiniz. Hem kısa bir bulmaca molası vermiş olursunuz.

Mayıslar dağlarında mantar avı

Zeytin avımızdan elimiz boş dönüp, temiz dağ ve orman “havamızı aldıktan” sonra hiç olmazsa günü kurtarmak adına mantar toplamaya çıktık. Bu aralar tam da mantar avı zamanıymış. Malum, mantar toplamak çok keyifli olsa da mutlaka ama mutlaka bir bilen ile birlikte gitmek gerekir bu ava. Öyle kulaktan dolma bilgilerlere, kitaptaki, google’daki fotoğraflara güvenerek mantar toplanırsa sonu kötü biten bir macera yaşanabilir.

Mantar avına çıktığımız yer


Ülkemiz yabani mantar açısından son derece zengin. Dolayısı ile bir hayli zehirli mantar türü de yetişmekte topraklarımızda. Bu nedenle toplanan mantarın zehirli olmadığından kesinlikle emin olunmalı. En ufak bir şüphe varsa bile bırakınız kalsın o mantar, gerek yok yemeseniz de olur. Yenilebilir mantarın da tadına doyum olmaz hani, hele hele taze taze toplanıp da hemen oracıkta ızgarası ya da yemeği yapılırsa tadından yenmez…

Peki, bir mantarın zehirli olup olmadığı nasıl anlaşılır? Şahsen ben mantar uzmanı değilim; bırakın uzmanlığı pek toplamışlığım da yoktur.  Ülkemizde belgeli/sertifikalı mantar uzmanı da pek yok aslında. Öğrendiğim kadarı ile bir tek Jilber BARUTÇİYAN isminde bir kişi var ülkemizde sertifikalı mantar uzmanı olarak.
www.uzmantv.com web sayfasında kendisi şöyle tanıtılmakta:

Jilber Barutçiyan; Mantar Uzmanı.
Türkiye'de arkeoloji eğitimi aldıktan sonra 1984 yılında İsviçre'ye gitti.
İsviçre'de amatör olarak mantarcılığa başlayan Barutçiyan, bugün İsviçre Sağlık Bakanlığı'nın onayından geçmiş bir mantar uzmanı.
Kişilerin topladığı mantarları kontrol etme, her türlü mantar ticaretinde sertifika yazma ve kurs verme yetkisi veren bu sertifika dünyada sadece İsviçre Sağlık Bakanlığı tarafından verilebiliyor.
24 yıldır mantarlarla uğraşan Barutçiyan, mantarlar hakkındaki bilgilerini amatör olarak mantar toplamak isteyenlerle de paylaşıyor.
Mantar meraklıları için Fransızca ve Türkçe olarak kurs veriyor. Kurs, yaklaşık 5 saatlik teori ve bir günlük arazi çalışmasını içeriyor.
Kursun amacı katılanlara mantar hakkında genel bilgiler vermek, zehirlenme risklerini ortadan kaldırmak ve en azından 5-10 çeşit leziz ve kıymetli mantarı tanımalarını sağlamak ve doğa sevgisini paylaşmak.

Mantarları ayırt etme konusunda kısa bir araştırma, internet ve kitap taraması sonunda öğrendiğim yöntem şudur: “Daha önce yenilmiş ve yenildiği için zehirlenilmişse o mantar zehirlidir. Yok, eğer yenildiği halde zehirlenilmemişse o mantar yenilebilir.”

Fakat unutulmamalı ki bazı mantar türleri insanı uzun sürede ölüme götürebiliyor. Çok yenildiği takdirde, uzun vadede böbrekleri çalışamaz hale getirip böbrek yetersizliğinden dolayı ölüme neden olan mantarlar da varmış doğada. Genellikle bunlar ölümcül/zehirli olduğu bilinmediğinden ölenler eceliyle gitti zannedilmekteymiş.
Her neyse, biz de yanımızda bu işi bilen (daha önce mantar yediği halde hala bizimle olan) bir büyüğümüzle çıktık Mayıslar’ın dağlarına. Buralarda özellikle çam ve meşe ağacı bol miktarda var. Mantar da meşe ağacının olduğu yerleri severmiş. Nitekim ormana gelir gelmez her tarafta çeşit çeşit mantar görmeye başladık.

Üstüne basılınca sporlarını püskürten puf mantarı

Başka bir puf mantarı türü

Genellikle çürümüş ağaç kabuklarının yanında yetişen bir mantar

Sarı mantarlar
Not: Yazımda kullandığım mantar görsellerinin hiçbirisi bana ait değildir. Maalesef mantar toplama heyecanı yüzünden fotoğraf makinemi yanıma almayı unutmuşum. Telefonun da şarjı bitmişti...


Bulduklarımızın hiç birisi zehirsizliğinden emin olduğumuz “Kanlıca Mantarı”na benzemiyordu. Bir müddet çantamız boş gezdikten sonra nihayet tek tük de olsa ağaçların diplerinde kırmızıya yakın turuncu rengi ile kanlıca mantarlarından da bulmaya başladık. Bulduklarımızın bir kısmı çürümeye başlamış ve kurtlanmıştı.  Biz diri görünen tazelerinden topladık bolca.

Kanlıca Mantarı



Kanlıca mantarının alttan görünüşü, lameller
Yeri gelmişken mantar kurtluysa zehirli değildir diye bir inanış var, sakın ha! böyle saçmalıklara aldanmayın. Kuşlara, sincaplara, böceklere zehirli gelmeyen ama insanı anında götüren hatta “Köy Göçüren” mantarlar da varmış. Yok mantarı pişirirsen zehri kalmazmış, yok gümüş kaşıkla bastırdığında kararan mantar zehirliymiş, altı kahve üstü beyaz olanlar yenilebilirmiş; bunların hepsi safsata. Az önce de dediğim gibi hiçbir yöntemi yok mantarın zehirli olup olmadığını anlamanın. Mantarları zehirli ya da değil diye tasnif edebilmek için binlerce kişi hayatını feda etmiş bugüne kadar. Onların sayesinde anlayabiliyoruz ancak mantarın zehirli olup olmadığını. O yüzden babadan oğla aktarılan bilgiler doğrultusunda yani daha doğru bir ifadeyle bir “iyi bilene” danışarak hareket etmek bence en doğrusu.  Emin olunmayan mantarların toplanmaması nedeni ile belki de çok lezzetli ve ticari değeri de bulunan bazı mantar türleri arada ziyan olup gitmekte ama olsun insan hayatından daha değerli değil hiç birisi.

Sağlıklı görünen kanlıcaları topladıktan sonra bir güzel temizledik ve tel ızgara üzerinde pişirip yedik. Neredeyse et kadar lezzetliydiler.


Artanları da torbalara doldurup eve getirdim. Birkaç gün sonra gördük ki hepsi kurtlanmış. Meğerse mantarı fazla bekletmemek gerekiyormuş. Ayrıca toplarken torbaya değil de bir sepete koymak daha iyi olurmuş. Mantarın yaklaşık %90’ı su olduğu için plastik torbada bekletilmesi sağlıklı değil. Topladıktan sonra suda yıkamak da besin değerini düşürmekte. Bunun yerine toplandığı anda sepete koyarken bir fırça ile üzerindeki toprağı, yaprak kalıntılarını temizlemek daha iyiymiş. Özellikle büyük mantarları köklerinden sökmek yerine dibinden bir bıçak yardımıyla keserek toplamak daha iyi. Çünkü kalan kök sayesinde daha sonra aynı yerde yine mantar çıkıyormuş.

Benim kötü bir huyum var: taktığıma tam takarım. Lakabımız da boşuna BabaMonk değil ? Şimdi de mantar yetiştiriciliğine taktım kafayı. Onlarca video izledim youtube’da, yüzlerce yazı okudum konuyla ilgili. Evde mantar yetiştirme ortamı için gerekli malzemeleri sipariş ettim bile.  Bazı tür mantarlar püf noktalarına dikkat edildikten sonra evde de yetiştirilebiliyormuş. Örneğin kültür mantarı. Deneyeceğiz, denedikçe de burada paylaşacağız öğrendiklerimizi. Bizi okumaya devam edin.

 




Meraklısına son not olarak; Türkiye’nin –şimdilik- tek sertifikalı mantar uzmanı olan Jilber Barutçiyan’ın videolarını ve yazılarını bulup izlemenizi öneririm.

Sağlıcakla kalın, aman dikkat zehirlenmeyin mantar yüzünden.

Not: Yazımda kullandığım mantar görsellerinin hiçbirisi bana ait değildir. Maalesef mantar toplama heyecanı yüzünden fotoğraf makinemi yanıma almayı unutmuşum. Telefonun da şarjı bitmişti...

Kaynaklar:
http://www.ogm.gov.tr/sites1/mantar.htm
http://wb332306.bahnhofbredband.se/mantar/kanlica.htm
www.uzmantv.com
www.youtube.com 

Mayıslar dağlarında zeytin avı

Bu sene de zeytin toplama zamanı gelmiş de geçmiş bile. Aslında bu sene zeytin senesi değil, geçen sene öyleydi ama.  Mayıslar’daki bahçemin hemen arkasında bulunan ormanlık alanda kendiliğinden yetişmiş zeytin ağaçları vardır. Tek tüktür, ardıçların arasına karışmış haldedir ama yerlerini bilenler rahatlıkla bulabilir.


Geçen sene bir hafta sonu gittiğimizde her ne kadar bizden önce birileri zeytinleri toplamış olsa da 3-4 saat içerisinde dört kişi, kimsenin beğenmediği, toplamaya değmez diye dönüp bakmadığı zeytinleri toplamıştık. Allah bereket versin toplamda 50 kg zeytin çıkmıştı bize. Topladıklarımızı Sarıcakaya’da bir yere götürüp çektirmiştik yağı için. 50 Kg zeytinden de bize 3.5 lt zeytinyağı çıkmıştı. Aslında verimi oldukça düşük, 15’e 1 gibi.  Fakat yüzde yüz doğal, kendi kendine yetişmiş, hiçbir sulama, gübreleme, bakım, hormon, katkı maddesi içermediğinden son derece lezzetli, asit oranı düşük, yüksek kalitede zeytinyağı çıkmıştı bize.

Taş atıp da kolumuz mu yoruldu sanki. Tek zahmet ettiğimiz konu ağacın dallarından zeytinleri sıyırarak toplamak. Bu da zaten zahmet değil bize eğlence oldu. Temiz orman havasında, dağ manzarasında bir hafta sonu keyifli bir uğraşıydı bizim için.

Ormandaki zeytinler



Bu sene de vaktini kolluyorduk yine toplayalım diye. Her ne kadar bu sene ağaçlar fazla meyve vermemiş olsa da olanı yeter dedik çıktık dağa. Zaten amaç hafta sonunu temiz dağ ve orman havasında geçirmek ve olursa zeytin toplamaktı. Amma ve lakin biz yine geç kalmışız. Biz gidene kadar ağaçlarda zeytin bırakmamış sevgili köylülerim. Hâlbuki bir hafta önce bayramda gittiğimde ne de güzel duruyorlardı zeytinler. Göz koymuştum, haftaya gelir toplarız demiştim ama hafta sonu olup da biz gelen kadar tamamı toplanmış.

Olsun, biz yine de temiz dağ ve orman “havamızı alıp” geri döndük. Sadece kendi ağaçlarımdan topladığımız 2 kg kadar iri taneli yemeklik zeytinlerimizle idare edeceğiz artık.

Bahçemdeki zeytinler daha irice

Ağaçların boyu da oğlumun boyunu geçti
 
Sağlıcakla kalın.

Köyümün Pembe Güzelleri

Hafta sonu köyüme gittim, benim şu cevizleri sulamak için. Beni gören eş dost eksik olmasınlar, "-Amman benim tarlama git, ne istiyorsan topla. Domates, biber, patlıcan, kavun, vs. ne istersen istediğin kadar al" diye ısrar ediyorlar. Öyle ısrarcılar ve öyle zengin gönüllüler ki biraz pazarlık yapsam üste para bile alırım herhalde.


Bahçenin genel görünümü
Bizim oralarda "Sakarı domatesi" deriz. Sanırım bizim http://www.pembedomates.org/ ağındaki domateslerden. (Fotoğrafları aşağıda, yanılıyorsam lütfen söyleyin, düzelteyim).

Peki "Sakarı" ne demek? Bizim oralarda, Sakarya Nehri'nin kenarındaki köylerde yaşayanlar Sakarya Nehrine köylü ağzıyla "Sakarı" der, kendilerine de "Sakarılıyız" der.
Eskişehir'li pilotların gözünden Sakarı Deresi




Biz Sakarılılar, satmak için ayrı kendimiz için ayrı domatesler yetiştirirz. Kendimiz için yetiştirdiklerimiz bu pembe domateslerdir. Tadı, kokusu gerçek domates tadında; rengi pembe, kabuğu ince ve biraz da şekilsiz tipsiz bir şeydir. Şekilsiz ve çirkin! olduğu için maalesef pazarlarda pek rağbet görmez. Artık modern dünyada algılamamamız da değiştiği için böyle domatesleri hastalıklı hormonlu zannederiz de bu yüzden hepsi tornadan çıkmış gibi aynı boy parlak olan ama tatsız tutsuz kıpkırmızı şeyleri domates diye tercih ederiz.
Bizim Sakarı domateslerinin kabuğu da ince olduğundan yolculuğa da pek dayanamaz. Bizim oralardan Antalya'ya, İstanbul'a her gün kamyonlarla domates gider. Bu yolculuğa pembe Sakarı domatesleri dayanamayacağı için satmak için yetiştirilen domatesler hibrit, ithal tohumlardan üretilir.

Yani kısacası ağzının tadını bilen Sakarılılar kendilerine bu pembelerden yetiştirir, diğerini pek tercih etmezler ama şeerlilere satıp bir güzel paralarını alırlar. Cherry domatese de sosyete domatesi derler zaten. Onu da pek yemez; "neymiş o yahu üzüm gibi domates mi olur" derler. Yetiştirdiğini de satar ya da yoldan gelen geçene ikam eder.

İşte kıramadığım sevgili Erten Abimin tarlasında; satmak için değil ha, kendisi ve eş dosta dağıtmak için yetiştirdiklerinden çeşitli fotoğraflar:
Dalında pembeler

Pembe domatesler, biberler ve diğerleri
 
Yeşildi, koparmadım

Topladığım pembeler bir arada






Bu arada köyüm Mayıslar; Eskişehir'in Sarıcakaya ilçesine bağlıdır. Eskişehir'in rakımı 780 iken burası 250'dir. Kendine göre bir iklimi vardır. Coğrafi olarak İç Anadolu ile Karadeniz bölgesi arasında kalır ama iklimi Akdeniz iklimi gibidir. Her şey yetişir desem abartı olmaz. Mesela: Her türlü sebze, neredeyse her türlü meyve, antep fıstığı, pamuk, susam, zeytin, dut, ipekböcekçiliği, üzüm bir anda aklıma geliverenler.


Yukarıdaki bahçe tam olarak şurada : tıklayınız



Her şey gönlünüzce olsun.

Sayfamdaki yazılar kaynak gösterilerek ve bu sayfanın adresi verilerek kullanılabilir.

Sayfamda bazı yazılarımda bahsetmiş olduğum yöntemler kendi öğrendiklerimi, denediklerimi paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Yapılan denemelerin sonuçları da yine burada paylaşılmaktadır. Tarif edilenlerin yanlış/eksik uygulanması, yazı dizilerinin tamamının okunmaması, vb herhangi bir nedenden dolayı istenmeyen sonuçlar elde edilmesi, beklenen sonucun elde edilememesi ve/veya karşılaşılabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumlu tutulamayacağımı bilgilerinize sunarım.

Kaynak belirterek ya da belirtmeden kullandığım yazılarımdan dolayı herhangi bir rahatsızlık duyan, haksızlığa uğradığını düşünen beni haberdar ettiği zaman ilgili yazıyı yeniden gözden geçireceğimi, şikayetinde haklıysa yazıda gerekli düzeltmeyi ivedilikle yapacağımı taahhüt ederim.
-=(RaideR)=-

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | ReviewSilo - Reviews for e-Shopping