Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

KüçükBahçem'den haberler [30 Haziran 2011]

KüçükBahçem'e fideleri Haziran başı itibari ile dikmiştim. Aradan yaklaşık bir ay geçti; öğlenleri güneşli ve sıcak hava,  akşamları yağmur (bazen de dolu) yağışı ile geldik bu güne...


Tohumdan yetiştirdiğim altın kirazların (altın çilek, inka eriği, yer kirazı, cape bektaşı üzümü, güveyfeneri, goldenberry, physalis peruviana, poha; herkes bir isim takmış) viyolde büyümesi durdu.



Anlaşılan bitkinin kökü daha fazla gelişmek için serbest alan bulamıyor.

Çiftçiye yeni ürün alternatifi Latin Amerikalı tatlı patates

http://www.facebook.com/note.php?note_id=299537517073 adresinden alıntıdır.

Anavatanı Latin Amerika olan tatlı patates Türk çiftçisine hem sanayide hammadde hem insan beslenmesinde gıda maddesi hem de hayvan beslenmesinde önemli bir yem bitkisi olma özelliğiyle alternatif ürün olacak.


Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zihin Yıldırım, tatlı patatesin dünyada ekonomik öneme sahip olmasına karşın ülkemizde çok az tanınan bir bitki olduğunu söyledi. 2005 yılında TÜBİTAK destekli Ege Bölgesi'ne uygun tatlı patatesin genotipinin belirlenmesi projesi hazırladıklarını hatırlatan Yıldırım, 3 yıllık projenin başarıyla sonuçlandığını, genotipin tarla çalışmalarının devam ettiğini kaydetti. Yıldırım, bu proje kapsamında Peru'dan getirilen 12 genotip üzerinde çalışmalar yaptıklarını ve yüksek verimli 2 genotip belirlediklerini kaydederek, "Ürün, besleyici özelliği ile hayvan beslenmesinde önemli yem bitkisi olabilir ve özellikle süt verimini artırabilir. İsteyen üreticilere fide verebiliriz. Tatlı patatesin üretimi kolay, maliyeti düşük. Türk çiftçisi için alternatif bir ürün olacak" dedi.

50 yıldır uyuyan tohumlar uyandı


50 yıldır uyuyan tohumlar uyandı

İstanbul Ticaret Borsası Başkanı İslam Ali Kopuz tarafından keşfedilen 50 senelik tohumların yeniden hayat bulması adına yürütülen Tohum Bank projesi meyvelerini vermeye başladı. Namık Kemal Üniversitesi kontrolünde yürütülen araştırmanın ilk sonuçlarına göre mısır ve yulaf tohumlarının çimlendiği ortaya çıktı.

GDO'suz döneme ait olduğu için bu tohumlar organik tarım için büyük bir önem taşıyor. Namık Kemal Üniversitesi kontrolünde ekilen tohumlardan mısır ve yulaf çimlendi. Borsa laboratuvarlarında bulunan tohumların Türkiye tarımının dışa bağımlılığını azaltması planlanıyor. Ali Kopuz'un açıklamasına göre tohumların 50 yıl önce laboratuvarda unutulan tohumların bulunmasından sonra İTB, Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile temas kurdu. Tarım Bakanlığı da tohumları yeniden çimlendirme ve tohum bankası kurulması projesini teşvik etti. Bakanlık yetkilileri Masum Burak ve Vehbi Eser'in desteğiyle çimlendirme faaliyetleri başlatıldı. Ankara TUGEM Gen Bankası da ortak girişimde bulunarak projenin ilerlemesine katkı sağladı. 2011 Ocak ayından bu yana devam eden çalışmalar sonucu mısır ve yulaf tohumlarında çimlenme gözlendi, canlı oldukları belirlendi. İstanbul Ticaret Borsası Meclis Başkanı Ali Topuz, "Bu tohumlar ortak kültürel mirasımız olup ilerleme kaydedebilmemiz için tüm hassasiyet ve olanaklar sonuna kadar kullanılacaktır." dedi. Kopuz, canlı olan ve üretimine geçilecek tohumların geliri ile İstanbul Ticaret Borsası Vakfı'nı kuracaklarını söyledi.

Borsa laboratuvarlarında bulunan tohumların Türkiye tarımını dışa bağımlılıktan büyük ölçüde kurtaracağı öngörülüyor.

TOHUMLARIN GELİRİ İLE İSTANBUL TİCARET BORSASI VAKFI KURULACAK

Diri çıkacak ve üretimine geçilecek tohumların geliri ile İstanbul Ticaret Borsası Vakfı’nı kuracaklarını belirten Kopuz,”Bu vakfa aktarılacak kaynakla başta Türk Tarımı için Ar-Ge faaliyetlerine eğilebilir, eğitim ve burs gibi hizmetler verebiliriz.” dedi.

ERTUĞRUL YILMAZ: İLK EMARELER GÖRÜLMEYE BAŞLADI

Tohumların gelişimini izleyen İstanbul Ticaret Borsası Tohum Araştırma ve Geliştirme Komisyonu Başkanı Ertuğrul Yılmaz’da şu açıklamaları yaptı.

” Hocalarımız kontrolünde arkadaşlarımızın yaptığı çalışmaların ilk sonuçlarına göre istediğimiz emareler görülmeye başlandı. Tohumlar üzerinde bölüm bölüm araştırmalarımız ve denemelerimiz devam ediyor. Tohumlarımızın canlı çıkması konusunda ümitliyiz.”

Kaynaklar: http://ekonomi.milliyet.com.tr/50-yildir-uyuyan-tohumlar-uyandi/ekonomi/ekonomidetay/20.06.2011/1404536/default.htm
http://www.haber7.com/haber/20110619/50-yildir-uyuyan-tohumlar-cimleniyor.php

Kore'li Mor (Tatlı) Patateslerim

Henüz Kore anılarımı yazamadım ama hiç olmazsa Kore'den getirmiş olduğum patateslerin hikayesini yazayım.

4 Nisan 2011 tarihli yazımda sezonun ilk patateslerini sandığa ekmiştim. Türkiye'ye dönerken bir marketten aldığım bir poşet patatesten -ki topu topu 4 tane- birisini kızartıp yedik.Tadı tatlımsı, hoş ve lezzetliydi.

Bir diğerini ikiye bölüp önceki yazımda da fotoğrafladığım gibi ikiye bölerek sandığa gömmüştüm. Bunlar nihayet sürgün verip de kafalarını topraktan çıkartabildiler. Aşağıdaki fotoğrafta görüleceği gibi aynı gün ektiğim normal patateslere ikinci katı çıktık, boylu poslu oldular ama bizim Kore'liler sıla hasretinden midir nedir çok geç çıkabildiler topraktan.




Sağdaki iki sandıkta normal yerli patatesler var. Onlar görüldüğü gibi uzadı, coştu gitti.
En soldaki tek sandıkta ise mor/kırmızı/tatlı patates var. Sandığın ortasındaki bitki fasülye. O da büyümeye başladı, artık sürgün atıp tutunacak bir yer arıyor. Sandığın iki yanında, kenarlara yakın yerde görünenler de kafasını topraktan çıkartmış olan mor/tatlı patatesler.

Yazımın başında 4 adet tatlı patates getirdim demiştim. Birini ailecek yedik, birisini de ikiye bölüp sandığa ektik. Hesabımıza göre 2 adet daha var. Dikkatli okuyucuların gözünden kaçmamıştır. Peki nerede bunlar?

İşyerindeki KüçükBahçem'iz

Asıl işi elektronik sanayi ve ticareti olan çalışmakta olduğum firmada bazı "köklü" değişikliklere gidiyoruz. Mesela önümüzdeki dönemde çok önem kazanacak olan iyi tarım uygulamalarına el atarak "köklü" ürünler üretiyoruz; domates, biber, peppino, altın kiraz, patlıcan, salatalık, fasulye gibi...

Aslına bakarsanız bu, şirketin kurumsal stratejisi değil; bir ArGe'ci olarak benim ve bir kaç gönüllü iş arkadaşımın fikri. Öğlen yemek arasını değerlendirmek üzere yaptığımız bir uğraşı. Geçen sene (Bknz.: "Bizim şirketin bahçesinden 2 - hasat zamanı" başlıklı yazı dizisi.) bir çay molasında laflarken ortaya attığımız fikri bu sene daha da geniş katılım ve daha da geniş arazi ile büyüttük. En verimli tarım arazileri üzerine kurulu "Türkiye'nin En Çevreci Organize Sanayi Bölgesi"ndeki işyerimizin bahçesinde şu an itibari ile domates (pembe domates, cherry-çeri, sırık, oturak), biber, peppino, altın kiraz (altın çilek, inka eriği, yer kirazı, cape bektaşı üzümü, güveyfeneri, goldenberry, physalis peruviana, poha; oha yani ne kadar da çok adı varmış...), patlıcan, sırık salatalık, fasulye, su kabağı (süs kabağı, susak) gibi bitkilerimiz mevcut.

Takvimin kopmamış sayfasında 17 Mayıs 2011 yazarken, ilk önce toprağımızı çapalayıp kabarttık, gübreyle birlikte alt-üst ettik. (Aslında daha öncesinde zirai danışmanımız, tecrübeli bahçevanımız Nafiz Dayı'dan yer istedik. O da bize burayı tahsis etti. Toprağı hiç fena olmamakla birlikte oldukça da geniş bir alan)


tesviyesini yaptık, su akışına göre seviyesini ayarladık.

Etti Üç (Bir kene vakası daha)

Çekirge bir zıplar, iki zıplar üçüncüde yakalanırmış. Benim üç etti...


Geçtiğimiz 5 Haziran Pazar günü 3. kez ısırıldım bir kene tarafından. Daha önce kene tarafından 2 defa ısırılmıştım. İlkini kendim çıkardım ama ikincisi saçlarımın arasında olduğu için doktor yardımıyla çıkartılmıştı. Bu sefer yine köyüm Mayıslar'daki ceviz-zeytin bahçemde iken ısırıldım, hem de koltuk altımdan. Bu sefer de kendi kendime çıkaramayacağım bir yerimden. Bu nedenle olaya hemen eski bir hastabakıcı olan akrabam müdahele etti. Fakat yanımda alet çantamdakilerden başka bir alet yoktu. Halbuki daha önceden bir kene çıkarma kartı almıştım, yanımda taşımam gerekirdi ama ihmalkarlık işte. 
Bu iş için alet çantamdaki en uygun olan kerpeteni kullandık keneyi çıkartmak için.

Kerpeten daha ağır işler için uygun olduğundan hafif bir baskı bile keneyi kopartmaya yetti. Kene çıktı ama maalesef bu sefer kafası içeride kaldı. Kalan parçayı falçatanın ucu ile kendim çıkartmak zorunda kaldım. Bu nedenle bu iş için özel üretilmiş kene kartını ya da uygun bir cımbız kullanılmasını tavsiye ederim tecrübeme güvenerek.

Bahçede çalışırken, etrafta bir çok kene olduğunu bildiğim (ve hatta bunları topladığım) için sürekli üzerimi kontrol ederim. Bu nedenle bu kene en fazla 10-15 dakikadır buradadır tahminen. Bir kenenin bir insanı ölümle tehdit edebilmesi için öncelikle kırım kongo kanamalı ateşi hastalığını taşıyanlardan, hyalomma ailesinden olması lazım. (Fotoğraflarından anladığım kadarıyla bizim keneler bu aileden !). Sonra da bu virüsü taşıyor olması, bir insanı ısırdığında 5-6 saatten daha fazla bir süredir vücuttan kan emiyor olması, emdiği kanın bir miktarını (emilen kanın kenenin vücudunda virüslenmiş olmasından sonra) vücuda geri kusmuş olması gerekir. Her şey kötü gitse bile ölüm oranları 1/3 civarında. Yani hala bir şans var. 
Hastalık kapıldığında herhangi kesin bir tedavisi  ve/veya ilacı yok. Vücudun bu virüsle kendisi mücadele etmesi gerekiyor. Vücuda yardımcı olmak için bağışıklık sitemini güçlendirici ilaçlar veriliyor hastalara. Eğer ki son derece ağrılı ve kötü bir hastalık olan kırım kongo kanamalı ateşinden kurtulunursa bu hastalığa karşı bağışıklık kazanılmış oluyor. Yani bir şekilde vücut kendi aşısını üretmiş oluyor. Bunun haricinde hastalığa karşı bir aşı geliştirilemedi (henüz).

Her neyse bu yazıyı yazarken kritik 3 günün 2.sinin akşamındayım. Yazılarım devam ederse üçüncü kez de atlatmış olacağım girişteki atasözüne tezat olarak. Devam etmezse çok ateşim ve ağrım var anlamı çıkartılabilir. Sonrasını bilemiyorum :)

İlgilenen olursa beni ısıran "çenesi kopuk" kene ve arkadaşları koleksiyonumda ve -şimdilik- canlı.

Crimean–Congo hemorrhagic fever (CCHF) is a widespread tick-borne viral disease, a zoonosis of domestic animals and wild animals, that may affect humans.


Kaynaklar: 

Her sene kene, gene kene

Her sene olduğu gibi bu sene de üzerimde kene yakaladım.


Neyse ki bu sefer ki daha ısırmamıştı. Daha önce kene tarafından 2 defa ısırıldım. İlkini kendim çıkardım ama ikincisi saçlarımın arasında olduğu için doktor yardımıyla çıkartılmıştı.

Bu seferkini yine Mayıslar'da ardıç ağacının altına, damlama sulama tesisatı için su deposu yerleştirirken yakaladım. Sanırım benim bahçenin yakınındaki ardıçlarda bol miktarda bu kenelerden var.



Önceki kenelerden birisini, hiç kene görmemişlere gösterebilmek için epoksi (reçine) içerisine koymuştum bu seferkini ise izopropil alkol içerisine attım.


Bu yazımı da yine ünlü bir düşünürün sözleri ile bitirmek istiyorum:
"Yorganda kene var, kopar kopar gene var"

Dikkat edin, keneye yakalanmayın...

Dikey Çilek Yetiştiriciliği [1 Haziran 2011'de güncellendi]

İnsanlar neden çok katlı binalarda yaşarlar? "Dar alanda dikine yükselerek daha fazla insanı sığdırabilmek" diye yanıtlıyorum bu soruyu kendi kendime.

Aynı şekilde dar alanda kısıtlı toprakta daha fazla ürün almak için de benzer yapılar var. Mesela daha önce www.agaclar.net adresinde görmüş olduğum dikey çilek yetiştiriciliği gibi. Ben de kendi evimde denemeye karar verdim. Fotoğraflarda da görülebileceği gibi bir yağmur suyu borusunu çeşitli yerlerinden deldikten sonra buralara çilek fideleri yerleştirdim. Bu arada borunun altını kör tapa ile kapattıktan sonra içine perlit doldurdum. Yani aslında bir çeşit topraksız tarım yapmış oluyorum bu şekilde.Çileklerin dibinden perlit dökülmesini engellemek için de boruyla aynı renkte ince kadın çorabı geçirdim boylu boyunca...

Su deposu olarak önceleri dibi ve tepesi delinmiş su şişesini kullanıyordum. Sonradan bir kola şişesini, eczaneden aldığım serum tertipatı takarak kullanmaya başladım. Hem ayarlanabilir olması sayesinde suyun saatte ne kadar akacağını da belirleyebiliyorum. Örneğin, çok sıcak olmayan bugünlerde 125 ml/saat şeklinde ayarlı. Yukarıdan verdiğim besin katkılı su perlit içinde süzülerek en alta kadar rahatlıkla ulaşabiliyor.  Seracılıkta kullanılan bitki besinini agaclar.net üyelerinden  almıştım. (Bakınız: http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=11855)

İnşallah bol bol çilek yemek de nasip olur. Geçen gün ilk kızaran çileğin tadına ailecek baktık, gerçekten de çok nefisti.
Duvarda asılı olan çileklerim
 
Su akış miktarını serum aparatı ile ayarlayabiliriz



------- *** ------- GÜNCELLEME 28.05.2010 ------- *** -------

Günde bir-iki tane çilek toplamaya başladım bile. Tadı beklediğimden çok daha iyi. Bir de insan kendi yetiştirince daha bir lezzetli oluyormuş.



------- *** ------- GÜNCELLEME 02.06.2010 ------- *** -------

Su borusunda yetiştirdiğim çilekler meyvelerini vermeye başladı. Bugün (2 Haziran Çarşamba) itibari ile görüntü aşağıda. Lezzet ise benim damağımda...


--------> 1 Haziran 2011'de eklenen bölüm <----------

Bu sene de yediveren denilen modelden çilek aldım. Yine diktim boruya çilekleri inşallah bu sene geçen seneye göre daha fazla çilek yeriz.
--------> 1 Haziran 2011'de eklenen bölüm sonu <----------

İlk fotoğrafta yerde görülen sandıklarda da patateslerim var. Onu başka bir zaman yazacağım. [Yazdım bile, tam şurada "Sandıkta Patates Yetiştirmek" ] esen kalın.

Ekmek arası domalan mantarı [1 Haziran 2011'de güncellendi]

Ekmek arası domalan* mantarı**

*TDK--> Domalan: Asklı mantarlardan, toprak içinde yumru biçiminde yetişen, yenilebilen bir bitki, yer mantarı, keme, karakeme. http://www.tdkterim.gov.tr/ttas/?kategori=derlay&kelime=domalan

TDK--> Domalmak: (nsz) hlk. Dizler bükük, baş ileride, çömelmiş bir durum almak.  Güncel Türkçe Sözlük.
http://www.tdkterim.gov.tr/ttas/?kategori=derlay&kelime=domalmak

**Önemli not: Bilindiği kadarıyla domalan mantarının zehirli bir türü yok. Bununla beraber mantar toplama, mantarı iyi tanıyan kişilerin yardımıyla yapılmalıdır. Her mantar yenilebilir değildir, özellikle de çayırlarda ormanlarda toprak üstünde yetişen mantarların türünden emin olmadan kesinlikle yemeyiniz. Bu konuda daha önce yazdığım bir yazıyı da okuyabilirsiniz-->"Mayıslar dağlarında mantar avı"

Türkiye'nin tek mantar uzmanı olan Jilber Barutçiyan ile yapılan bir röportajı da şuradan okuyabilirsiniz: http://www.tarimfederasyonu.org/haber.asp?id=62



Topraktan çıkartırken

Bence adı "domaltan" olmalıydı. Çünkü bu mantarı ararken alınan şekil tam da Türk Dil Kurumu'nun tarif ettiği gibi. Zaten uzunca bir süre aradığınızda bel ağrısı çekmeniz çok olası. Çünkü saatlerce domala domala mantar aramak pek de ergonomik değil. Nereden biliyorsun diye sorulursa, "tecrübe" diyeceğim...

KüçükBahçem'de dikim zamanı (2011 sezonu)

Bu sene hava bir türlü ısınamadı, bu aralar (Haziran'ın 1'indeyiz) bile hemen hemen her gün yağmur yağıyor. Bu nedenle fidelerin toprağa kavuşması gecikti.

Aşağıdaki fotoğrafta, geçen seneki pembe domateslerimden almış olduğum tohumlardan çıkan fideleri görüyorsunuz. (Aynı tohumlardan Pembe Domates Ağı'ndan tohum isteyen pembe domates severlerine de göndermiştim, umarım onlarınkiler de çimlenmiştir.) İlk önceleri Ocak-Şubat ayı gibi evde mini seramda çimlendirmeye çalışmıştım (tıklayınız) Fakat nedense ev ortamında suni ışık ve ısıtma ile pek başarılı olamadım. Tohumdan çıkan filizler hızlı büyüyüp sonra da zayıf kalıp öldüler. Bir iki kez böyle denedikten sonra havaların biraz olsun ısınması ile dışarıya, KüçükBahçem'e çıkarttım viyolleri. Bu sefer tohumlardan çıkan filizler doğal güneş ışığı altında daha güçlü çıktılar ve çabucak yapraklandılar.

Bir hafta sonra da şu büyüklüğe ulaştılar:


Kapı önünde filizlenen çimler toprağa aktarılacak kadar olunca daha önceden hazırlamış olduğum (tıklayınız) KüçükBahçem'e diktim.

Toprağa aktarılabilecek kadar büyümüş ve köklenmiş bir fasulye çimi


Artık pembe domateslerimi, sırık domatesleri, biberleri, bir kaçtane de patlıcanı viyollerden toprağa aktardım. Hatta arada bir tane de geçen seneden kendiliğinden toprağa karışmış sırık cherry domatesi çıkarak bize sürpriz yaptı. Ben evde o kadar uğraşmama rağmen başarı oranım düşüktü ama doğal ortamında benim bir etkim olmadığı halde bir domates yolunu bulup çıkmış. Ne demiştik, "yaşam bir şekilde yolunu bulur."

Bu sene, geçen seneden çıkarmış olduğum dersler ışığında (Bakınız: "Küçük bahçemde bir yılın ardından..." başlıklı yazım) çimleri sık dikmedim. Sık olunca birbirlerini gölgeledikleri için verim düşük oluyor hem de aralarına girip toplaması zor.


Can suyunu OğulMonk'la birlikte verdikten sonra artık Allah'a emanet ettik. 

Daha toprağa aktarmadığım viyollerde sırasını bekleyen altın çileklerim de var. Biraz daha büyüsünler onları da toprağa vereceğim :) Burada fotoğrafı çektikten daha sonra diktiğim için görünmeyen 2 tane de peppino fidem var. Bu sene bir de peppinoyu deneyeceğim. Fidelerini İstanbul'da Mısır Çarşısı'nın hemen yanındaki tohumculardan aldım.

Ben KüçükBahçem'e 8-10 tane domates biber diktim diye seviniyorum köyüm Mayıslar'da geçen hafta sonu bir tarlaya yüzlerce belki de binlercesini diktik. (Diktik demek biraz haksızlık oldu farkındayım, ben sadece 30-40 tane diktim)


Allah tüm çiftçilerimize verimli hasatlar, sağlıklı ürünler ve bol kazançlar nasip etsin.

Sayfamdaki yazılar kaynak gösterilerek ve bu sayfanın adresi verilerek kullanılabilir.

Sayfamda bazı yazılarımda bahsetmiş olduğum yöntemler kendi öğrendiklerimi, denediklerimi paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Yapılan denemelerin sonuçları da yine burada paylaşılmaktadır. Tarif edilenlerin yanlış/eksik uygulanması, yazı dizilerinin tamamının okunmaması, vb herhangi bir nedenden dolayı istenmeyen sonuçlar elde edilmesi, beklenen sonucun elde edilememesi ve/veya karşılaşılabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumlu tutulamayacağımı bilgilerinize sunarım.

Kaynak belirterek ya da belirtmeden kullandığım yazılarımdan dolayı herhangi bir rahatsızlık duyan, haksızlığa uğradığını düşünen beni haberdar ettiği zaman ilgili yazıyı yeniden gözden geçireceğimi, şikayetinde haklıysa yazıda gerekli düzeltmeyi ivedilikle yapacağımı taahhüt ederim.
-=(RaideR)=-

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | ReviewSilo - Reviews for e-Shopping