Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
mayıslar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mayıslar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kayayı delen ağaç...


Son güncelleme: 4 Temmuz 2015
Güncelleme tarihi 20 Aralık 2012'nin son dakikaları. Kıyamete 5 kala...
İlk yayın tarihi 2 Mayıs 2011

"İşte böyle olacaksın, hiç olmadık yerde, dağın tepesinde tek başına bile kalsan dimdik! Köklerin kayayı delip geçecek, meydan okuyacaksın denize, dağlara. En güzel manzara da senin olacak, senin hakkın o!" demiştik şurada :



Aşağıdaki ağaç da Eskişehir'den Mayıslar'a doğru giderken, Mayıslar'a 4-5 km kala hemen çay köprüsünü geçince görebileceğiniz bir kayanın üstünde. 
Kayadır demememiş, toprağım yok ben nerede duracağım, suyum nereden gelecek dememiş,
delmiş geçmiş.



Kaya mı ağacı tutuyor yoksa ağaç mı kayayı? Belki de kökleri kayayı yamaca sabitliyordur. Doğanın dengesi müthiş...

Ya buna ne demeli...

14 Şubat 2012'de eklendi

Hele buna ne dersiniz? (20 Aralık 2012'nin son dakikalarında eklendi.)

Bu fotoğraf da benden. 27 Ekim 2012, İstanbul Fuar Merkezi otoparkı. Bitkinin çıktığı yere dikkatli bakınız. Beton ile asfaltın arasında kağıt bile giremeyecek kadar dar bir yerde... Sulayan yok, gübre veren yok, budayan, bakım yapan yok. Ama çıkmış oradan ve dimdik ayakta...

Fotoğrafı bizzat şahsen kendim ben cep telefonumla çektim 


Allah "Ol!" der ve olur...
Asfaltı delen çiçek

...
Bunlar da 4 Temmuz'15'de ilave edilenler. Her biri ayrı bir mucize...







...

Zeytin Fidanı Dikme Zeytin Toplama

Zeytin Fidanı Diktik ve Zeytin Topladık...

Fidanlarımla birlikte zeytin fidanı dikerken.

Ekim ayı gelmişken dikim sezonunu kaçırmayayım dedim. Mayıslar'daki zeytin-ceviz bahçemde az bir yer kalmıştı fidansız. Oraya da yine Orhangazi'den alıp getirdiğim 2şer yaşındaki zeytin fidanlarından diktim. Dikimi ailemizin fidanları olan oğlum ve kızım ile birlikte gerçekleştirdik. Ömürleri uzun olsun tüm fidanlarımızın...

Önce çukurun dibine biraz can suyu veriyoruz

Sonra da fidanı köklerine de zarar vermeden düzgün bir şekilde  dikiyoruz, işte böyle...

--------------------=(O)=--------------------

Çukurlar kazıldı

Fidanlar dikildi...

--------------------=(O)=--------------------

Ardından 4-5 yaşına gelmiş olan zeytin ağaçlarımızdaki bu seneki zeytinleri topladık artık Allah ne verdiyse... Bu sene zeytin senesi değil bu nedenle pek de fazla bir şey çıkmadı. Ancak 2.5 kg'lık yoğurt kovası kadar oldu. Onların toplanmasında da bizimkiler başroldeydi...

Abisi toplar kardeşi de yardım edermiş...

--------------------=(O)=--------------------

Zeytin fidanı dik, zeyin topla derken yorulduk, iyicene acıktık. Peki n'aptık sonra? Tabi ki tenekede tavuk!
"Offf amma da acıktım hadi baba ya acele et..."
Kısık ateşte 50 dakika...
Burada, kendi yapımım olan tenekede tavuk pişirme aparatına tavuğun takılmasını ve sonrasında da ateşi görüyorsunuz. Canınız çekmesin diye pişmiş halini koymadım, sanmayın ki yine yaktım tavuğu...
...
Tamam tamam itiraf edeyim telefonumun şarjı bitmişti çekemedim son halini ama Allah sizi inandırsın bu sefer oldu, hem de "Çok iyi de oldu çok güzel iyi oldu tamam mı ?"

Afiyetle yedik biz, gelin size de yapayım.

Tavuk pişerken annem de çayı ve pilavı hazırladı.


BÖLÜM OYUNCULARI:

Bizim damat yani eniştem: Fidan çukurlarını kazan adam rolünde
Oğlum ve kızım: Fidan diken, zeytin toplayan abi-kardeş rolünde
Eşim ve kızkardeşim: Bizim de bir dikili ağacımız olsun diyen gelin-görümce rolünde
Annem: Ateşi yakan, çayı demleyen kadın rolünde




Esen kalın.
Ö.Y. / Mayıslar, Eskişehir


.



Salça Zamanı...


Biz KüçükBahçem'izdeki domateslerin kızarmasını beklerken, Küçük Antalya da denilen Sakarı vadisindeki köyüm Mayıslar'da domatesler toplandı pazara gönderildi, hatta salça yapımına başlandı bile.

Geleneksel olarak büyük kazanlar içerisinde odun ateşinde fokurdayarak kaynamakta olan domateslerin nefis kokusu taa uzaklardan kendisine çekiyor insanı...



İşin bir diğer güzel tarafı, fotoğrafta kazanı kaynayan akrabam bu domatesleri kendisi yetiştirmedi. Kendisinin domates yetiştirmediğini bilen konu komşu, gelip geçerken birer poşet kapısının önüne bırakıyorlar. Kimin bıraktığı da çoğu zaman bilinmiyor.

Yaa işte böyle bir güzelliği hala yaşatan yerler de var. Daha önce de yazmıştım zaten:
"Beni gören eş dost eksik olmasınlar, "-Amman benim tarlama git, ne istiyorsan topla. Domates, biber, patlıcan, kavun, vs. ne istersen istediğin kadar al" diye ısrar ediyorlar. Öyle ısrarcılar ve öyle zengin gönüllüler ki biraz pazarlık yapsam üste para bile alırım herhalde."

Esen kalın.
06.08.2012 / Eskişehir

Mayıslar'da Zeytin Budaması


Eskişehir'in, Eskişehir'e değil de daha çok Antalya'ya benzeyen doğa yapısı ve iklimi ile farklı bir bölgesi olan "Sakarı Vadisi"ndeki köyüm Mayıslar'da 15-20 kadar zeytin ağacım var. Geçen sene 2-3 kg kadar da zeytin aldık. Bahsi geçen miktarlar gerçek zeytincilere komik gelse de bu durum benim, Eskişehir'deki zeytin ağalarından birisi olmamı sağlıyor.

Bir İç Anadolu şehri olan Eskişehir'de zeytin olur mu, olur elbet. Dedik ya bizim oralar Akdeniz iklimine sahip diye. Sakarya Nehri bu bölgede bir mikro klima etkisi (Microclimate) İç Anadolu'dan farklı bir iklim oluşturuyor.

Bu yazımda zeytin budaması nasıl yapılır anlatmayacağım, sadece sonucu aşağıdaki fotoğraflarla göstereceğim. Budama yaparken dikkat ettiğim hususlar;

  • mümkün olduğunca ağacın her dalına, her yaprağına eşit miktarda güneş ve hava ulaşabilsin diye
    • dallardaki sıkışıklıkları gidermek,
    • aynı yöne uzayan dallardan birisini tercih etmek
    • ağacın ortasını olabildiğince açmak
    • birbirini boğan dalları ayıklamak
  • ağacın ağırlık noktasını eşitleyecek şekilde dallara şekil vermek
  • dipten çıkan sürgünleri kesmek

Budamanın nasıl yapıldığını öğrenmek isterseniz Google Abi'ye sorabilirsiniz ya da şuraya da -->tıklayabilirsiniz.<-- 


Budamadan Önce


Budamadan Sonra

Şimdi fotoğraflara tekrar bir bakınca acaba biraz fazla mı budadım diye düşündüm. Aman neyse; zeytin ağacı en dayanıklı, en uzun süre yaşayabilen, kendini en kısa sürede tedavi ve tamir edebilen ağaçlardan biri ne de olsa...

Esen kalınız...

Mora çalan pembe renkli Kore'li tatlı patatesler


Üff be ne başlık oldu ama! Evet Kore'den dönerken, yanımda marketten aldığım 4 adet mora çalan pembe renkli patates getirmiştim. Bunlardan birini kızartıp tadına bakmıştık ailecek. Gerçekten de tatlıydı, sanki pişirme yağına şeker katılmış gibi.

Diğer iki tanesini ise Mayıslar'daki zeytin bahçeme, yerli patateslerin yanına gömmüştüm ki hikâyesi işte burada. Fotoğrafı aşağıda.

Kalan sonuncusunu da ikiye bölerek KüçükBahçem'deki bir patates sandığına gömmüştüm. Bunun da hikâyesi tam burada. Fotoğrafı aşağıda.

Aynı anda toprağa ektiğim yerli patateslerin epeyce yapraklanmasına rağmen bu Kore'lilerde bir hareket olmadı epey bir zaman. Ben bunu sıla hasretine bağlamıştım. Neyse ki uzunca bir süre sonra ilk filizlerini toprağın üstüne, gün yüzüne çıkarttılar. Sonrasında da hızlıca boy attılar. Hatta sulama yapamadığım için diğer patateslerin yaprakları kuruyup dökülürken bizim tatlı Kore'liler gayet sağlıklıydı. Anlaşılan sıcağı seviyorlar ve susuzluğa karşı dayanıklılar. Ayrık otlarına bile karşı koyabilmişler.

Aynen koç yumurtası, yok yok  boğa .aşşağı gibi değilmi?

Yerli patatesler toprağın sıkı olması ve ayrık otlarından dolayı fazla büyüyememiş olmasına ve susuzluk nedeniyle çatlamasına rağmen topraktan söktüğüm ilk tatlı patatesim  tam 918 gram geldi.


 Sanırım tohum olarak gömdüğüm anaç patates irileşmiş. Fakat toprağın sert/sıkı olması nedeniyle diğer kök uzantılarında yumru gelişimi olmamış.

KüçükBahçem'de Patates Söküm Zamanı [2011]

Patates söküm / hasat zamanı

Bu seneki sandıkta ve tarlada patates denemelerime Nisan ayında başlamışım. Patatesleri toprağa gömeli 5 aydan fazla olmuş. Bu süre zarfında Mayıslar'daki zeytin ağaçlarımın yanına gömdüğüm patateslerle fazla ilgilenemedim. Ne sulamasını ne de yabani otları çapalamasını gerektiği gibi yapamadım. Tam anlamıyla "Saldım zeytinliğe mevlam hayr'eyleye" durumu oldu anlayacağınız.
Patateslerin yapraklandığı dönemden bir kare


Tarla o kadar otlu ki patatesler arada kayboldu gitti, bir de üstüne üstlük gerektiği gibi sulama yapamadığım için zavallıcıklar kurudu. Toprak da fazla sert olduğundan zavallıcıklar pek gelişememişler, küçük küçük kalmışlar. Sulama eksikliğinden de yumruları da çatlak çatlak ve memeli oldu.

Zaten ayrık otları da büyümelerine müsade etmemiş ki, azıcık direnenin saplanmış kalbine mızrak gibi...


Mayıslar'daki bahçemize ektiğimiz patateslerden pek bir verim alamadık hiç olmazsa KüçükBahçem'deki sandıkları açalım da bakalım dedim.


veee huzurlarınızda KüçükBahçem'in pembe güzelleri

Bu sene biraz gecikti benim pembe güzellerim. Pek bir nazlandılar pembe yanaklarını göstermek için...

Zaten köyümden pembe domates (sakarı domatesi) fidesi diye getirip diktiğim fidelerin çoğu "küçük" bir karışıklık sonucu salkım çeri çıkmıştı. Allah'tan kendim çimlendirdiğim bir kaç tane pembem vardı da onlar durumu kurtardı. Dediğim gibi bu sene pembe domatesim az olduğu için olanlar da daha bir kıymetli oldu. Gözüne bakıp duruyorum domateslerin, büyüsünler sonra da pembeleşsinler diye. Havaların geç ısınmasından dolayı toprağa geç aktardığım pembeler Eylül ayının ortasına gelmemize rağmen daha yeni yeni kızardılar, daha doğrusu pembeleştiler.

KüçükBahçem'deki ilk pembeleşen pembe domatesimi görüyorsunuz aşağıda. Büyüklüğünü gösterebilmek için ölçek olarak 50TL'yi kullandım. Bu tür işlerde genellikle 1 TL kullanılır ama bende para af edersiniz "çok" olduğu için cebimdeki en küçük para ile ölçekledim. Hem demedik mi bu pembeler pek bir kıymetli diye, şimdi 1 TL kullanmak yakışmaz...


O da olmazsa arabamın anahtarını koyayım ölçek olarak, maksat görgüsüzlük değil mi? (Kıroyum ama para bende)


KüçükBahçem'den topladığım günlük mahsul bir arada.

KüçükBahçem'in ilk pembe güzelleri bir arada. En irisi 511 gr ilk hasat olan 4 tanesi 1223 gr geldi.

Amanın burada 1 TL kullanmışım, gitti karizma.




Pembelerin devamı KüçükBahçem'de, dalında.

Pembe domateslerin tohumlarının nasıl alındığını fotoğraflı anlatımıyla okumak için tıklayınız --> tam buraya <--

Esen kalın.

Pembe Domateslerden Tohum Alma

Başlık "Pembe Domateslerden Tohum Alma" ama aşağıda bahsedeceğim yöntemi diğer domateslerden tohum almak için de kullanabilirsiniz hiç şüphesiz. Buradaki tohum alma ve saklama işlemi pembe domatese özel bir yöntem değil. Zaten domatesler biraz saftır, kendisinin pembe olup olmadığını anlamaz bile. Siz aynı muameleyi tüm domateslere aynen uygulayabilirsiniz.

Neyse lafı çok uzattık. Şöyle irice bir domatesi ekvator bölgesinden ikiye ayırıyoruz. Tam ekvatorda yer alan, bıçağın önüne çıkan bir kaç tohum bu arada kazara telef olabilir. Dert etmeyin, o kadar da olacak artık. Bir çay kaşığı yardımı ile tohum odalarındaki tohumları bir süzeğe/eleğe alıyoruz. Bu arada mis gibi domatesin kokusuna dayanamayıp bir dilim kesip tadına bakmak serbest.

Tohumları fazla ezmeden, sıkıştırıp zedelemeden hafifçe yıkıyoruz. Bu arada domates parçaları, damarlar vs. temizlenmiş oluyor.


Sonra bir şişeye ya da kavanoza su koyup tohumları da ilave ediyoruz. Burada kullanılacak suyun içme suyu ya da dere, kaynak, tulumba suyu olması daha doğrusu klor içeren çeşme suyu olmaması daha iyi olacaktır kanımca. Hadi paranoyaklığı biraz daha abartalım, kavanoz da cam olsun. Plastik pet şişeler kanserojen madde içeriyor, tohumlara bulaşmasınlar.


Kavanozu bir kenarda, oda sıcaklığında 2-3 gün bekletelim. Dikkat ederseniz bazı tohumlar suyun içindeyken çimlenmeye başlamış bile. Anlaşılan fazla gecikmeden kurutmaya geçmek gerekiyor.

Tohumları kurutmak için bir parça pişirme kâğıdının ya da yağlı kâğıdın üzerine döküp yayıyoruz. Yayarken tohumları zedelememeye dikkat ediyoruz. Burada da 2-3 gün iyice kuruyana kadar bekletiyoruz. Kâğıt havlu, bez parçası gibi bir şeyin üzerinde de kurutmaya bırakılabilir fakat tohumlar kururken dokulara yapıştığı için daha sonra çıkarması zor oluyor. Pişirme kâğıdından kurumuş tohumları almak ise çok daha kolay.

Tohumları iyice kuruduktan sonra elimizle nazikçe kazıyarak tohumları kâğıt üzerinden alıyoruz. Bir sonraki sene kullanmak, Pembe Domates Ağı'ndaki ya da başka yerlerdeki meraklılarına dağıtmak üzere kapalı, hava almayacak bir torba içinde güneş ışığından da koruyarak saklıyoruz.


Bu evladiyelik tohumlarla seneye buluşmak, yüksek verimle çimlendirmek ve sonrasında da bol hasat almak dileğiyle...

.

İsrail domatesine rakip: Pembe domates!

Habertürk'ün 22 Ağustos 2011 Pazartesi, 16:26:15 tarih ve zamanlı bir haberini paylaşıyorum.
Ben de bir Pembe Domates Ağı üyesi ve dolayısı ile kendi çapında naçizane tohum dağıtıcısıyım...

Benzer bir haber de aynı gün Hürriyet'de de çıkmış tıklayınız.

Konuyla ilgili diğer yazılarım için bakınız:


Yerli ürün pembe domates, son yıllarda yine gözde hale geldi!
İsrail domatesine rakip: Pembe domates!

Anadolu topraklarında asırlardır yetiştirildiği bilinen ancak üretimi azalan yerli ürün pembe domates, son yıllarda yine gözde olurken, doğal ürün olması dolayısıyla İstanbul'da kilosunun 10 liraya ulaşan fiyatlardan satıldığı bildirildi.

Haberin devamı: http://ekonomi.haberturk.com/makro-ekonomi/haber/661907-israil-domatesine-rakip-pembe-domates

Kore'li Mor (Tatlı) Patateslerim

Henüz Kore anılarımı yazamadım ama hiç olmazsa Kore'den getirmiş olduğum patateslerin hikayesini yazayım.

4 Nisan 2011 tarihli yazımda sezonun ilk patateslerini sandığa ekmiştim. Türkiye'ye dönerken bir marketten aldığım bir poşet patatesten -ki topu topu 4 tane- birisini kızartıp yedik.Tadı tatlımsı, hoş ve lezzetliydi.

Bir diğerini ikiye bölüp önceki yazımda da fotoğrafladığım gibi ikiye bölerek sandığa gömmüştüm. Bunlar nihayet sürgün verip de kafalarını topraktan çıkartabildiler. Aşağıdaki fotoğrafta görüleceği gibi aynı gün ektiğim normal patateslere ikinci katı çıktık, boylu poslu oldular ama bizim Kore'liler sıla hasretinden midir nedir çok geç çıkabildiler topraktan.




Sağdaki iki sandıkta normal yerli patatesler var. Onlar görüldüğü gibi uzadı, coştu gitti.
En soldaki tek sandıkta ise mor/kırmızı/tatlı patates var. Sandığın ortasındaki bitki fasülye. O da büyümeye başladı, artık sürgün atıp tutunacak bir yer arıyor. Sandığın iki yanında, kenarlara yakın yerde görünenler de kafasını topraktan çıkartmış olan mor/tatlı patatesler.

Yazımın başında 4 adet tatlı patates getirdim demiştim. Birini ailecek yedik, birisini de ikiye bölüp sandığa ektik. Hesabımıza göre 2 adet daha var. Dikkatli okuyucuların gözünden kaçmamıştır. Peki nerede bunlar?

Etti Üç (Bir kene vakası daha)

Çekirge bir zıplar, iki zıplar üçüncüde yakalanırmış. Benim üç etti...


Geçtiğimiz 5 Haziran Pazar günü 3. kez ısırıldım bir kene tarafından. Daha önce kene tarafından 2 defa ısırılmıştım. İlkini kendim çıkardım ama ikincisi saçlarımın arasında olduğu için doktor yardımıyla çıkartılmıştı. Bu sefer yine köyüm Mayıslar'daki ceviz-zeytin bahçemde iken ısırıldım, hem de koltuk altımdan. Bu sefer de kendi kendime çıkaramayacağım bir yerimden. Bu nedenle olaya hemen eski bir hastabakıcı olan akrabam müdahele etti. Fakat yanımda alet çantamdakilerden başka bir alet yoktu. Halbuki daha önceden bir kene çıkarma kartı almıştım, yanımda taşımam gerekirdi ama ihmalkarlık işte. 
Bu iş için alet çantamdaki en uygun olan kerpeteni kullandık keneyi çıkartmak için.

Kerpeten daha ağır işler için uygun olduğundan hafif bir baskı bile keneyi kopartmaya yetti. Kene çıktı ama maalesef bu sefer kafası içeride kaldı. Kalan parçayı falçatanın ucu ile kendim çıkartmak zorunda kaldım. Bu nedenle bu iş için özel üretilmiş kene kartını ya da uygun bir cımbız kullanılmasını tavsiye ederim tecrübeme güvenerek.

Bahçede çalışırken, etrafta bir çok kene olduğunu bildiğim (ve hatta bunları topladığım) için sürekli üzerimi kontrol ederim. Bu nedenle bu kene en fazla 10-15 dakikadır buradadır tahminen. Bir kenenin bir insanı ölümle tehdit edebilmesi için öncelikle kırım kongo kanamalı ateşi hastalığını taşıyanlardan, hyalomma ailesinden olması lazım. (Fotoğraflarından anladığım kadarıyla bizim keneler bu aileden !). Sonra da bu virüsü taşıyor olması, bir insanı ısırdığında 5-6 saatten daha fazla bir süredir vücuttan kan emiyor olması, emdiği kanın bir miktarını (emilen kanın kenenin vücudunda virüslenmiş olmasından sonra) vücuda geri kusmuş olması gerekir. Her şey kötü gitse bile ölüm oranları 1/3 civarında. Yani hala bir şans var. 
Hastalık kapıldığında herhangi kesin bir tedavisi  ve/veya ilacı yok. Vücudun bu virüsle kendisi mücadele etmesi gerekiyor. Vücuda yardımcı olmak için bağışıklık sitemini güçlendirici ilaçlar veriliyor hastalara. Eğer ki son derece ağrılı ve kötü bir hastalık olan kırım kongo kanamalı ateşinden kurtulunursa bu hastalığa karşı bağışıklık kazanılmış oluyor. Yani bir şekilde vücut kendi aşısını üretmiş oluyor. Bunun haricinde hastalığa karşı bir aşı geliştirilemedi (henüz).

Her neyse bu yazıyı yazarken kritik 3 günün 2.sinin akşamındayım. Yazılarım devam ederse üçüncü kez de atlatmış olacağım girişteki atasözüne tezat olarak. Devam etmezse çok ateşim ve ağrım var anlamı çıkartılabilir. Sonrasını bilemiyorum :)

İlgilenen olursa beni ısıran "çenesi kopuk" kene ve arkadaşları koleksiyonumda ve -şimdilik- canlı.

Crimean–Congo hemorrhagic fever (CCHF) is a widespread tick-borne viral disease, a zoonosis of domestic animals and wild animals, that may affect humans.


Kaynaklar: 


Sayfamdaki yazılar kaynak gösterilerek ve bu sayfanın adresi verilerek kullanılabilir.

Sayfamda bazı yazılarımda bahsetmiş olduğum yöntemler kendi öğrendiklerimi, denediklerimi paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Yapılan denemelerin sonuçları da yine burada paylaşılmaktadır. Tarif edilenlerin yanlış/eksik uygulanması, yazı dizilerinin tamamının okunmaması, vb herhangi bir nedenden dolayı istenmeyen sonuçlar elde edilmesi, beklenen sonucun elde edilememesi ve/veya karşılaşılabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumlu tutulamayacağımı bilgilerinize sunarım.

Kaynak belirterek ya da belirtmeden kullandığım yazılarımdan dolayı herhangi bir rahatsızlık duyan, haksızlığa uğradığını düşünen beni haberdar ettiği zaman ilgili yazıyı yeniden gözden geçireceğimi, şikayetinde haklıysa yazıda gerekli düzeltmeyi ivedilikle yapacağımı taahhüt ederim.
-=(RaideR)=-

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | ReviewSilo - Reviews for e-Shopping