Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
ceviz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ceviz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Gül Fidanında Kaolin Kili Uygulaması

Güllerde Kaolin Kili Uygulaması
Bir çuval (25 Kg) kolin kili 
Kaolin, kağıda ve aspirin gibi tabletlere beyazlık vermekte kullanılan, ışığı yansıtıcı özelliğe sahip bir kil türüdür. Granit kayaçların ezilerek ufalanması ile elde edilir. Türkiye'de "arı kil" de denir. Çin porselenlerinin yapımında kullanılan bu kil türü, son yıllarda kimyasal mücadeleden kaçınan zirai üreticilerinin de ilgi alanına girmiştir. Tarımda kullanılan kaolin kaplama kili tamamen doğal bir kil olan kaolin mineralinin yaklaşık 1000 °C de yakılarak toz haline getirilmesi ile elde edilir.

Fotoğraf şu adresteki makaleden alınmıştır:
http://www.aua.gr/roussos/Roussos/Papers%20PDF/Surround%20Paper%20Biol%20Conf%20vF.pdf  

Belirli oranlarda kaolin kili ile karıştırılmış suyun püskürtülmesi ile yapılan tarımsal kaplama işlemi; bitkilerde güneş yanığını önler, fotosentezi arttırır, sıcaklık ve susuzluk streslerini azaltır. Dolayısı ile bitkinin daha iyi beslenerek daha sağlıklı büyümesine yardımcı olur. Bitki yaprak ve gövdesinin daha canlı ve güçlü olmasını sağlar.

Ayrıca, kaolin kaplaması bitki zararlıları ile bitki arasında bir engel oluşturur. Çok küçük boyutlu parçaçıklardan oluşan kaolin kili ince bir zar gibi bitki ve meyvelerin üzerini kaplayarak zararlıların hareketini, yumurta bırakmasını, beslenmesini hatta nefes almasını engeller. Var olan zararlıların da üzerini kaplaması nedeniyle, zararlıları tahriş eder, hareket kabiliyetini engeller. Dolayısı ile zararlıları kimyasallar gibi doğrudan öldürmemesine karşın yumurtlama ve larva oluşumunu engellediği için popülasyonlarının azalmasına sebep olur. Bitkiyi bir nevi kamufle ettiği için de zararlının bitkiye yerleşmesini engellediği gibi, zararlının bitkiyi terketmesine neden olur. Tamamen doğal olan kaolin kili tarımda bitki zararlılarını engellemek için kimyasal çözümlere alternatif etkin ve ekonomik çözümlerden biridir.


Bahçedeki gülleri feci bir şekilde istila eden yaprak bitlerine karşı kaolin kili uygulamayı denedim. Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz gibi tomurcuklar dahil tüm bitkiye önerilen ölçülerde kaolin kili karıştırarak hazırladığım suyu bir fısfıs yardımıyla püskürttüm.

Yaprak bitlerince istila edilmiş gül tomurcuğu
Üzerine kaolin kili püskürtülmüş tomurcuk
İki gün sonra tomurcuk üzerindeki zararlılar azalmaya başlamış
Birkaç gün sonra zararlıların neredeyse tamamı kaybolmuş

Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere bitkileri saran zararlılara karşı kaolin kili kaplaması uygulanabilir. Fakat gül gibi görsellik için yetiştirilen çiçekli bitkilerde kaolin kaplamasının bitkiyi çirkinleştirdiğini de göz ardı etmemek gerekir. Kaolin kili nedeniyle üzeri tozlanmış, alçıya bulanmış gibi duran bir çiçek işin doğrusu pek de güzel durmuyor. Bahçe de sanki tadilat geçirmiş gibi oluyor. O nedenledir ki daha çok zeytin, ceviz ya da sebze-meyve yetiştirenler kullanıyor bu kaolin kaplama yöntemini. (Bir sonraki yazım da Mayıslar'daki zeytin ve cevizlerime uyguladığım kaolin kili kaplaması ile ilgili olacak)

Ayrıca bu işlem yapılırken yağmursuz bir gün tercih edilmeli. Hatta meteorolojik tahminlerden yararlanılarak en az 2-3 gün sonrasında da yağmurun yağmayacağı bir günde yapılmalı. Çünkü kaolin kili suyla kolaylıkla yıkanan, bitkinin üzerinden suyla akıp gidebilen bir madde.


Kaynaklar:
http://www.kaokil.com/index.html
http://www.nuveforum.net/1008-mineraloji/67178-kaolin-cin-camuru-cin-kili-beyaz-renkli-toprak/
http://www.karasaban.net/kaolin-kili-zeytincilerin-umudu-oldu/
http://www.batem.gov.tr/yayinlar/bilimsel_makaleler/meyvecilik/kezban/kezban3.pdf
http://www.aua.gr/roussos/Roussos/Papers%20PDF/Surround%20Paper%20Biol%20Conf%20vF.pdf



.

Etti Üç (Bir kene vakası daha)

Çekirge bir zıplar, iki zıplar üçüncüde yakalanırmış. Benim üç etti...


Geçtiğimiz 5 Haziran Pazar günü 3. kez ısırıldım bir kene tarafından. Daha önce kene tarafından 2 defa ısırılmıştım. İlkini kendim çıkardım ama ikincisi saçlarımın arasında olduğu için doktor yardımıyla çıkartılmıştı. Bu sefer yine köyüm Mayıslar'daki ceviz-zeytin bahçemde iken ısırıldım, hem de koltuk altımdan. Bu sefer de kendi kendime çıkaramayacağım bir yerimden. Bu nedenle olaya hemen eski bir hastabakıcı olan akrabam müdahele etti. Fakat yanımda alet çantamdakilerden başka bir alet yoktu. Halbuki daha önceden bir kene çıkarma kartı almıştım, yanımda taşımam gerekirdi ama ihmalkarlık işte. 
Bu iş için alet çantamdaki en uygun olan kerpeteni kullandık keneyi çıkartmak için.

Kerpeten daha ağır işler için uygun olduğundan hafif bir baskı bile keneyi kopartmaya yetti. Kene çıktı ama maalesef bu sefer kafası içeride kaldı. Kalan parçayı falçatanın ucu ile kendim çıkartmak zorunda kaldım. Bu nedenle bu iş için özel üretilmiş kene kartını ya da uygun bir cımbız kullanılmasını tavsiye ederim tecrübeme güvenerek.

Bahçede çalışırken, etrafta bir çok kene olduğunu bildiğim (ve hatta bunları topladığım) için sürekli üzerimi kontrol ederim. Bu nedenle bu kene en fazla 10-15 dakikadır buradadır tahminen. Bir kenenin bir insanı ölümle tehdit edebilmesi için öncelikle kırım kongo kanamalı ateşi hastalığını taşıyanlardan, hyalomma ailesinden olması lazım. (Fotoğraflarından anladığım kadarıyla bizim keneler bu aileden !). Sonra da bu virüsü taşıyor olması, bir insanı ısırdığında 5-6 saatten daha fazla bir süredir vücuttan kan emiyor olması, emdiği kanın bir miktarını (emilen kanın kenenin vücudunda virüslenmiş olmasından sonra) vücuda geri kusmuş olması gerekir. Her şey kötü gitse bile ölüm oranları 1/3 civarında. Yani hala bir şans var. 
Hastalık kapıldığında herhangi kesin bir tedavisi  ve/veya ilacı yok. Vücudun bu virüsle kendisi mücadele etmesi gerekiyor. Vücuda yardımcı olmak için bağışıklık sitemini güçlendirici ilaçlar veriliyor hastalara. Eğer ki son derece ağrılı ve kötü bir hastalık olan kırım kongo kanamalı ateşinden kurtulunursa bu hastalığa karşı bağışıklık kazanılmış oluyor. Yani bir şekilde vücut kendi aşısını üretmiş oluyor. Bunun haricinde hastalığa karşı bir aşı geliştirilemedi (henüz).

Her neyse bu yazıyı yazarken kritik 3 günün 2.sinin akşamındayım. Yazılarım devam ederse üçüncü kez de atlatmış olacağım girişteki atasözüne tezat olarak. Devam etmezse çok ateşim ve ağrım var anlamı çıkartılabilir. Sonrasını bilemiyorum :)

İlgilenen olursa beni ısıran "çenesi kopuk" kene ve arkadaşları koleksiyonumda ve -şimdilik- canlı.

Crimean–Congo hemorrhagic fever (CCHF) is a widespread tick-borne viral disease, a zoonosis of domestic animals and wild animals, that may affect humans.


Kaynaklar: 

Ceviz ve Zeytinlerimin Budanma Zamanı Gelmiş...

ÖNEMLİ NOT: Burada anlatılanlar ceviz-zeytin budamasının nasıl yapılacağına dair bir ders niteliğinde değildir. Burada anlatılanlar benim kendi tecrübemdir. Doğrusuyla yanlışıyla bana aittir ve zararım da kendimedir. Lütfen yazımı okurken bunu aklınızda tutunuz.


Budama zamanı gelmiştir diye düşünerek çoluk çocuk doluştuk benim küçük Yaris'ime ve vardık köyümüz Mayıslar'daki ceviz-zeytin bahçesinin başına. 


Akşam elektrikler kesik olduğu için dersime çalışamamıştım. Bizim sıpalar ortalıkta gezinip börtü-böcük kovalarken ben bir kenara çekildim ceviz nasıl budanır okudum dersime çalıştım. Kullandığım kaynak, bundan 5 sene önce Düzce'den aşılı cevizleri almış olduğum yerin sahibi Selami BAYRAK'ın kitabı. Cevizler ve kitap hakkında ayrıntılı bilgi www.ceviz.com.tr adresinden temin edilebilir, sipariş verilebilir. (Araya reklam girmiş olduk. Eee o kadar da olsun, Türkiye'de ceviz yetiştiriciliğine bu kadar emek vermiş birisinin adını da burada anmış olalım)

Dersimizi bitirip işin teorisini öğrendikten sonra pratik yapmak üzere aldım elime budama makasını geçtim deneklerin başına. Hanımla beraber budadım ceviz ağaç(cık)larımı. Daha doğrusu hanım şunu şuradan kes dedi ben de kestim. "Nerede kaldı çalıştığın ders?" derseniz en önemli derslerden birinin hanımın sözünü dinlemek olduğunu daha birinci sınıftayken öğrenmiştim. İşin şakası bir yana göze hoş gözükmeyen, sıkışık kalmış, çok çatallanmış dalları budayarak ağaçcıklara biraz şekil verdik. Hasta, zayıf kalan, kurumuş dalları temizledik.



Geri planda görünen dağ, eteklerinde Sarıcakaya'nın bulunduğu Bozaniç Kayası. Bozaniç Tepesi diye de bilinir,  volkan çivisi olur kendisi.

Burada hangi dalları nasıl ve niye kestiğimi tarif etmeyeceğim. Zaten internette bol miktarda şekilli, grafikli hatta videolu anlatımlar mevcut. Internet ortamındaki en büyük sıkıntılardan birisi olan bilgi kirliliğine bir de ben katkıda bulunmak istemiyorum. Bunun yerine budama öncesinde ve sonrasında çekmiş olduğum fotoğrafları yan yana koyarak aradaki 7 farkı bulabilirsiniz. Hem kısa bir bulmaca molası vermiş olursunuz.

Bahcede Haftasonu...

Bu hafta sonu cevizler yerinde duruyor mu, sincaplar hepsini topladı mı diye bakmaya ve bu sıcaklarda susuzluktan ölmesin diye sulamaya Mayıslar'daki bahçeme gittim yine. Havalar çok sıcak olduğu ve Ramazan ayında olduğumuz için büyük sıkıntı çekmemek için sahurun serinliğinde düştük yola. Bir saatte varıyoruz bahçeye. Her zamanki gibi zeytinlerimi damacanalarla ve cevizleri de jeneratör+dalgıç pompa düzeneği ile suladık annemle beraber.

Ah şu sincaplar yine yemişler cevizlerimi, çok azını bırakmışlar bize. Biz de bir dahaki gidişimizde bunları da bulamayız diye daha vakti gelmeden kalanları toplamak zorunda kaldık. Yaklaşık 3 kg geldi sağlamları. Bu sincaplara (belki de kuşlara) bir çözüm bulamazsam bizim bu bahçeden ceviz yiyeceğimiz pek mümkün görünmüyor maalesef :(


Dönüşte yine yakalandık bizim akrabalara ve yine ısrar ettiler bahçelerinden domates biber toplamamız için.

Zaten eksik olmasınlar konu komşu, eş dost yesin diye dikmişler biber, domates, patlıcan, kavun, karpuz vs. leri. Biberler öyle bir çoğalmış ki yapraktan çok biber var hem de çeşit çeşit. Cherryler salkım salkım. Pembeler ortalama yarımşar kilo gelir. Patlıcanlar dalında kalmış, çoğunun vakti geçmiş. Biz toplayabildiğimiz kadarını topladık, 3-4 poşet dolusu yaklaşık bir çuval kadar. Kendileri de toplamakla bitiremedikleri için daha da pek çoğu dalında kaldı. Belki de çoğu çürüyüp gidecek öylece. Ziyan olmasın derseniz bahçenin yeri tam şurası, yolu oradan geçenler uğrayıp alabilirler istedikleri kadar.


Kırmızı biberleri fırında kuruttuktan sonra rondodan geçirip pul biber yapacağım. Kırmızı biberler de çeşit çeşit. Sivrisi var, üçgeni var, yuvarlağı var. Yuvarlak ve üçgen gibi olanlarından birer tanesini tohumluk olarak ayırdım. Seneye kendi bahçemde de yapacağım.




Kendi evimin önündeki küçük bahçemde de güzel haberler vardı bu hafta sonu. Mesela ayçiçeğinin kellesi kocaman olduğu ve artık gövdesi taşıyamadığı için kestim.
Çekirdeklerin dizilimindeki altın orana dikkat.

Bir de saksıdaki, perlite diktiğim patlıcanlarımdan birisi nihayet bir meyve vermiş. Zavallılar küçücük saksı içinde yaşam mücadelesi veriyorlar. Ben bir de fasulye sokuşturmuştum araya, o da çıkmış; kol atmaya başlamış. Derin olmadığı için kökler hep yatayda büyümüş, saksınının içinde perlitin her yerini sarmışlar. Buna rağmen bir de patlıcan yapmaya başlamış, çok sevindim.




Olur da büyürse perlitte yetiştirebildiğim ve tadına bakabildiğim çilekten sonra ikinci meyve/sebze olacak bu patlıcan.


Her şey gönlünüzce olsun, esen kalın.
.

Dallardaki CDler neylesin sincaba...

Daha önce şu yazımda bahsetmiştim, Mayıslar Köyündeki cevizlerimi kargalardan ve diğer kuşlardan korumak için ağaçların dallarına CD'ler asmıştım. Bir teoriye göre CD'lerin rüzgarda birbirine çarparak çıkaracağı seslerden ve dönerken güneş ışığını yansıtması nedeni ile kuşlar korkup uzaklaşıyorlarmış. Belki CD'ler işe yaramış olabilir ama benim cevizlerimin yarısı yine saldırıya uğrayarak telef oldu. Sadece bir kısmını kurtarabildik o da şimdilik.


Cevizlerdeki zedelenmelerin bir kısmı dolu yağışından

İçleri özenle yenmiş cevizlerim

Ben sincaplardan şüphelenmeye başladım. Çünkü geride bırakılan deliller sanki sincapları işaret ediyor gibi.

Mesela; tarlanın ormana doğru olan tarafında 2 tane ceviz kendiliğinden çıkmış. Zaten sincaplar yiyebildiğini yer bir kısmını da paket yaparak yanında götürürlermiş. Götüremediklerini de daha sonra yemek üzere bir yerlere gömerek ya da ağaç kovuğuna saklayarak depolarlarmış. Daha sonra da gömdüklerini bulamazlarmış.

Bakınız bu konuda wikipedia ne diyor:

İğne yapraklı ağaçların tohumlarını dişleri ile kozalakları ısırarak serbest bırakırlar. Meşe palamutları, ceviz, badem, fındık, tomurcuklar, mantarlar, taze ağaç kabukları, böcekler, salyangozlar ve kuş yavruları ile beslenirler. Tohumları ve kabuklu yemişleri tek tek toprağa gömerek saklarlar veya kovuklarda depolarlar. Porsuk ağacının tohumları insanlar için zehirli olmasına karşın sincaplarca çok sevilir.

Sincaplar sakladıkları tohumların bir kısmını bulamazlar. Toprak altında unutulan bu tohumlar, yeni ağaç fidanlarının yetişebilmesine yardımcı olur.

Zannedersem, bizim hırsız sincaplar da benim cevizlerin bazılarını sağa sola gömdüler.




Yukarıdaki fotoğraflarda görülen ceviz filizleri kendiliğinden çıkmış. Yakınlarında herhangi bir ceviz ağacı da yok ki düşen meyvelerden çıkmış diyelim. Bence bunlar kesin sincapların işi. Belki tarlanın başka yerlerinden de çıkacak ceviz filizleri vardır.

Bir yandan da dikkatinizi çekmek isterim, doğa kendi düzenini ne kadar da güzel kurmuş. Ceviz ağaçları,  meyvelerinin bir kısmını sincaplara yiyecek olarak sunarken bir yandan da neslinin devamını ve yayılmasını bu şekilde sağlıyor.

Fakat ne olursa olsun benim buradan biraz ceviz alabilmem lazım. Yoksa bunca emek, bu kadar çaba, bu kadar masraf sincapların karnı doysun diye değil elbette. Ne gibi bir tedbir alınabilir bilmiyorum, şu çok açık ki CD'ler kuşları uzak tutmuş olabilir ama sincapları kaçırmaya yetmemiş...

Her şey gönlünüzce olsun.

.

Ceviz yetiştiriciliğinde CD'nin önemi

Bizim köyde, artık biliyorsunuz Mayıslar’da, dededen kalma garip bir alışkanlık vardır; kuşları kaçırtmak için ağaca CD asarlar. Artık günümüzde DVD, hatta hali vakti yerinde olanların blu-ray disk astığı da oluyor; (ıyyy!) 

Geçen sene bizim ceviz fidanları ciddiye alınabilecek ölçüde ilk meyvelerini vermişti. Yıllardır zor şartlarda yetiştirmeye çalıştığımız fidanların “ağaçcık” olup da bir de üstüne meyve vermesi çok sevindirmişti bizi. Hele hele 5-6 sene sonra ağaç başına ortalama 1000 tl para kazanacağımızı düşününce, hemşerim Nasreddin Hoca’nın da dediği gibi peşin parayı görünce nasıl da sevinmiştik…


Tabi kazın ayağı öyle değilmiş. Bir sonraki gidişimizde hayali paracıklarımız gözümüzün önünde uçtu gitti. Hesaba katmadığımız bazı şeyler varmış; karga gibi, domuz gibi, sincap gibi… Zaten topu topu 50-60 tane (yanlış yazmadım kg değil, adet) kadar cevizimiz vardı; bu hayvan oğlu hayvanlar hiç üşenmemiş tek tek hepsini delmişler içini boşaltmışlar. Cevizleri böyle görünce ben sinirimden güldüm annem ise öfkesinden ağladı epey bir süre…

Yani öyle fidanı dik, arada bir sula, senede bir böceklere karşı ilaçla, 2 senede bir buda ile olmuyormuş. Bizim bilmediğimiz daha pek çok olumsuz etken varmış bir şeyler yetiştirip de ürünü alabilmek için. Allah çiftçilere kolaylık, sabır ve güç versin. Hadi ben hobi olarak uğraşıyorum, ya ekmeğini yetiştireceği ürüne bağlayanın haline ne demeli? Yağmur yağmaz, güneş açmaz, dolu olur, sel oluır, Allah korusun yangın olur tüm emekler boşa gider; zor çok zor iş…





Bu sene tedbirimi aldım geleneklerimize uygun olarak ağaçlara 2’şer 4’er CD astım. Bunlar rüzgârdan döndükçe güneş ışığını yansıtarak ve birbirlerine çarptığında tıkırdayarak kuşları korkutacak umarım. Bazı yerlerde özellikle kargalara karşı denenmiş. Olumlu olduğu yerler var hiçbir işe yarmadığı yerler de var. Herhalde CD’lerin asıldığı bölgedeki kuşların zevkine göre değişiyor. Ben müzik CD’si yerine DivX filmlerin CD’lerini kullandım, genellikle de korku filmi türündekilerden…

CD’ler işe yarayacak mı yoksa parlak eşyaları seven saksağanları mı toplayacak bahçeye bunu da bekleyip göreceğiz. Umarım işe yarar da bu sene bari emeğimizin karşılığını alabiliriz. Daha cevizlerden parayı kazanamayacağız ama hiç olmazsa bayramlık baklavamızın cevizi çıksa razıyız şimdilik.

Esen kalın…
.

Ceviz fidanlarında su tutucu polimer kullanımı

Bu konuda geçtiğimiz haftalarda "Su tutucu polimerin tarımda kullanımı" başlıklı bir yazı yazmış ve işe yarayıp yaramayacağını zamanla anlayacağız demiştim.


Geçen gün ceviz fidanlarımın yanına gittiğimde şunu gördüm. Köye çok az da olsa bir yağmur yağmış geçmiş. Yüksek sıcaklıktan dolayı toprağa düşen yağmur hemen buharlaşmış; bahçenin diğer yerleri kuru olmasına rağmen sututucu polimer serpiştirdiğim fidanların dipleri hala nemli kalabilmiş. Hatta toz halindeki polimerler suyu emip şişerek jel haline gelmişler bazıları toprağın üstüne dahi taşmış. Polimeri biraz daha derine dökmek daha iyi olacakmış. Yine de suyu tutma ve buharlaşmasını engellene açısından işe yarayacak gibi görünüyor.

Şurada da konuyla ilgili bir video var, izlemek isterseniz: 

Video1
Video2

Esen kalın...

Eskişehir'de zeytin ve ceviz yetiştiriciliği

Daha önce de bahsetmiştim; baba tarafım Eskişehir’in Sarıcakaya ilçesine bağlı Mayıslar köyündendir. Mayıslar’lı olmakla da kendimi şanslı sayarım… Dedelerim arasında Kurtuluş Savaşında şehit ve gazi olanlar da vardır. Rahmetli Mustafa dedemin İstiklal Madalyası da şahsım tarafından muhafaza edilmektedir.

Mayıslar hakkında daha sonra daha fazla ayrıntıya girerim, şimdilik bahsetmek istediğim bu değil. Bahsedeceğim konu köyümde küçük bir arazimin olduğu ve burada toplam 18 adet ceviz ve 20 adet zeytin fidanımın olduğu. Evet zeytin hem de oldukça kaliteli zeytin yetişir İç Anadolu’nun şehri olan Eskişehir’in bir köyünde. Her ne kadar Eskişehir İç Anadolu Bölgesi’nde olsa da Sarıcakaya Karadeniz bölgesinde kalmaktadır ve iklimi de Akdeniz iklimine benzemektedir. Dağların arasında olması ve Sakarya Nehri sayesinde kendine has bir mikro klima oluşmuştur burada. Dolayısı ile sadece zeytin değil tahmin edilemeyecek pek çok şey yetişir burada. Hemen aklıma gelenleri yazıvereyim: pamuk, Antep fıstığı, nar, dut (dolayısı ile ipekböcekçiliği), her türlü sebze, çok çeşitli meyve, liste uzar gider…

2 yaşındaki bir zeytin fidanı

3-4 yaşlarındaki ceviz fidanlarım
2005 yılı son baharında boş duran bu yaklaşık 1200m2’lik toprağa ne yapayım diye araştırırken ceviz dikmeye karar verdim. Cevizleri de bizzat gidip Düzce’den aldım geldim. (Bkz. www.ceviz.com.tr)





Burada yaşadığımı su problemine rağmen (Bkz. "Su tutucu polimerin tarımda kullanımı" başlıklı yazım) bugün itibari ile adam boyunu geçtiler, orta halli ağaç oldular diyebilirim bazıları için.

Ağustos 2008'den bir foto.
Şimdi iki katı oldu (hem cevizler hem de göbeğim)
 Tabi bu arada özellikle 2008’de yaşanan aşırı sıcaklar ve kuraklık yüzünden 3 tanesi kurudu. Yerine yenilerini diktim ya tutarsa diye.

İnşallah bu hale geldiğini de görmeye ömrüm yeter.
www.ceviz.com.tr’den

Benimkilere iyi bakım yapabilseydim bunlar da epey büyümüş olurlardı ve ürün hasatına başlamış olurdum. Şu anda biraz daha vakti var. Bir yerde okumuştum; “iyi kalite bir ceviz fidanı 5 yaşında ürün vermeye başlar ama en olgun ve en verimli hale 10 yaşında gelir. On yaşına kadar sen cevize, daha sonra o sana bakar. Artık çalışmana bile gerek kalmaz, emekli olabilirsin.” diye. Neyse şunun şurasında 5 bilemedin 6 yıl kaldı; ha gayret oğlum babamonk biraz daha sabır…

Su tutucu polimerin tarımda kullanımı

"NanoJel toprak kullanarak çimlendirme" başlıklı yazımda bahsedilenler daha çok dekoratif amaçlı kullanılan su tutucu polimer çeşitleri. Benim asıl bahsetmek istediğim ise su tutucu polimerlerin tarımda kullanımı. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; benim ne nanojel firmaları ile ne de stockosorb/kemisol/sutut/kristajel gibi firmalarla son kullanıcı müşterileri olmamın dışında herhangi bir bağlantım yoktur. Burada bunların reklamını, iyi ya da kötü tanıtımını yapmak gibi bir çabam da yoktur. Ben sadece naçizane deneyimlerimi paylaşmak arzusundayım. Su tutucu polimerler hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için google’da küçük bir araştırma yapabilirsiniz. Şu linklerden de yola çıkabilirsiniz: www.wesoorb.com.tr ya da  http://www.sutut.com/  ya da http://www.qemisoyl.net/

Ayrıntıları başka sitelerden temin edebilirsiniz ama madem buradasınız kısaca bahsetmek gerekirse: “Qemisoyl, su hidratörleri ile bağlantıya girdiğinde su için bir rezervuar işlevi gören şeffaf bir jel haline gelen ve sonra suyu bitkinin köklerine geçiren beyaz granüllü su bazlı (çekmeli) polimerdir” denmekte ilgili sitelerde. Faydalarından da şu şekilde bahsedilmekte:

Toprağa yerleştirildikten sonra toprağın yoğunluğunu düşürür.
•    Topraktaki hava ve su dolaşımını geliştirir.
•    Su tutma kapasitesini geliştirir ve sudaki besleyicilerin kaybını azaltır.
•    Birçok kez dolup boşalabilir. Uygun koşullarda 5 yıl özelliğini korur.
•    Birçok çözünür gübre ve toprak ile bağdaşır.
•    Buharlaşma ve sızma sonucu su kaybını önler.
•    Kuraklık döneminde sulama miktarını azaltır.
•    Ürün verimini azaltmaksızın üretim maliyetlerini azaltır.
•    Tohumu nem tabakalarıyla sararak ve suyun içindeki besleyicileri tutup salarak filizlenmesini geliştirir.
•    Aşırı yağışlardan dolayı gübrenin akıp gitmesini engeller.
•    Daha yüksek ürün verimi sağlar.

Benim Eskişehir Sarıcakaya ilçesi Mayıslar köyünde yaklaşık 1200 m2 civarında küçük bir bahçem var. Buraya bundan 4 yıl önce ceviz fidanları dikmiştim. Karşılaştığım en büyük problem sulama. Her ne kadar Sakarya Nehri köyümden geçse de benim bahçem nehre uzak olduğu için su temininde sıkıntılar yaşıyorum. O zamanlar anladım ki ileride savaşlar su yüzünden çıkacak. Yine anladım ki “Su akar Türk bakar…” Maalesef böyleymiş, koskoca Sakarya Nehri akıp gidiyor bu nehrin suyundan sadece yanındaki tarlalar bahçeler kullanabiliyor. Benimki gibi sudan 300-500 m uzakta bulunan tarlalar susuzluktan kavruluyor…


Mayıslar'ın panoramik bir görüntüsü. Sol tarafta İğdir, Sarıcakaya; sağda ise Kapıkaya

Neyse ki bahçenin hemen yanında bir sulama kanalı geçmekte de bazı zamanlar sıraya girerek suyu kullanabiliyorum. İlk zamanlar bu kanalın bazı yerleri yıkılmış olduğundan su da gelemiyordu. Fidanları toprağa diktiğim ilk zamanlar arabamla köyün çeşmesinden damacanalarla su taşımak zorunda kaldım. 
Bu da oğlum, Oğul Monk...



Bizim oralarda 2008 yazı son derece sıcak geçmişti, termometrede 49 dereceyi gördüğümü biliyorum. Köye pek sık gidemediğim için o yaz maalesef 2 adet fidanım kurudu.  Fazla uzatmayayım, kafamda birçok sulama projesi olduğu halde fiiliyata geçmesi konusunda maddi manevi çeşitli sıkıntılar olduğu için şimdilik en basit ve hızlı (quick and dirty) çözümü uygulamak durumundayım. Bu nedenle internette dolaşırken su tutucu polimerleri fark ettim. Araya araya Ankara’da bir temsilci firmayı bulup kapısını çaldım.  (http://www.sututtarim.com/)  Birçok temsilci firma gibi bir apartman dairesiydi burası. Ben kapıyı çalıp “Su tutan jellerden alacaktım” deyince pek şaşırdılar zaten “burayı nasıl buldun?”  der gibi bakıyorlardı. Şaşırmalarının diğer nedeni de aslında perakende satışı pek yapmamalarıydı sanırım. Bu arada su tutucu polimerin yanı sıra bir de MOG organik gübre aldım gitmişken. MOG konusuna burada hiç girmeyeceğim, belki başka bir yazımda bahsederim. 4 kg’luk kutu ile satılan Kristajel marka su tutucudan aldım.

Fidanın dibini biraz açtıktan sonra toz şeker gibi olan su tutucuyu serpiyoruz



Su ilave ediyoruz
Polimer çok kısa sürede jelleşiyor
Bahar gelip de ceviz fidanlarımın diplerini çapalamak, su havuzları açmak gerektiğinde biraz derince açarak bu su tutucudan göz kararı ilave ettim. Su verdiğimizde hemen suyu emerek jöle gibi oldu zaten. Beklentimiz ağacın dibine vermiş olduğumuz suyun daha derinlere kaçmasını, hızlı bir şekilde buharlaşarak kaybolmasını engellemek. Fidanlar böylece ihtiyaç duyduğu suya daha uzun süre erişebilecek.

Su tutucuların denemesinin sonucunu bu yaz sonunda daha iyi anlayacağız diye tahmin ediyorum. Fakat okuduğum kadarı ile de başarılı sonuçlar elde edilmiş; zaten bilimsel bir yöntem.Bir nevi mikro sünger anladığım kadarı ile.


Bir miktarı ile evde çimlendirme yapmayı denemiştim. Fotoğrafta da göreülebileceği gibi işe yaradı gibi. Islak beze ya da pamuğa sarmaktan daha iyi bir yöntem bence.

Misket gibi olan ise dekoratif amaçlı olan tiptekilerden...




Sayfamdaki yazılar kaynak gösterilerek ve bu sayfanın adresi verilerek kullanılabilir.

Sayfamda bazı yazılarımda bahsetmiş olduğum yöntemler kendi öğrendiklerimi, denediklerimi paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Yapılan denemelerin sonuçları da yine burada paylaşılmaktadır. Tarif edilenlerin yanlış/eksik uygulanması, yazı dizilerinin tamamının okunmaması, vb herhangi bir nedenden dolayı istenmeyen sonuçlar elde edilmesi, beklenen sonucun elde edilememesi ve/veya karşılaşılabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumlu tutulamayacağımı bilgilerinize sunarım.

Kaynak belirterek ya da belirtmeden kullandığım yazılarımdan dolayı herhangi bir rahatsızlık duyan, haksızlığa uğradığını düşünen beni haberdar ettiği zaman ilgili yazıyı yeniden gözden geçireceğimi, şikayetinde haklıysa yazıda gerekli düzeltmeyi ivedilikle yapacağımı taahhüt ederim.
-=(RaideR)=-

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | ReviewSilo - Reviews for e-Shopping