Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Küçük bahçemde bir yılın ardından...

ÖZET:
------o------
2010'un bu son gününde, tamamlanmasına saatler kalmış bir yılın muhasebesini yaptım kendimce. Bu yazımda da bu yılın bahçecilik sezonunda neler yaptığımı, önceki yazılarımdan derleyerek kısaca özetledim. Bu sezondan edindiğim tecrübeleri, kazançlarımı da not ettim, tespit ettiğim hatalarımı da....
Yazının sonunda 2010 yılı yaz sezonunda bahçemden ne kadar ürün aldığımın listesi de var. Toplam miktar kimilerine göre komik kalabilir amma ve lakin neticede hepsi kendi çabalarımla kendi yetiştirdiklerimdir.

2011'de daha iyi bir bahçe sezonu geçirmek ümidiyle...
------o------

Aslında topraktan hiç uzak kalmadım. Köyüme gittiğimde de tarlada, bahçede çalışırdım dedemlere yardım etmek için. Kâh ayçiçeği, pancar sulardık hep birlikte kâh çeşitli sebze, meyve yetiştirirlerdi biz de anladığımız kadarı ile yardımcı olmaya çalışırdık.

Bugüne kadar hep müstakil evlerde oturdum. Küçük de olsa bahçesi vardı hepsinin. Şimdiki yeni evimizin de önünde ve arkasında küçük birer bahçemiz var. Annemin ön bahçede yetiştirdiği domatesler benim için bir dönüm noktası oldu. İtiraf etmek gerekirse tadına bakana kadar her gün içinden geçtiğim bahçede domates yetişmekte olduğunun bile farkında değildim. Ne zaman ki bir akşam yemeğinde “-Domatesler ne kadar da lezzetliymiş” dediğimde eşim bahçeden topladığını söyleyince varlığından haberdar oldum bahçedeki domateslerin. O zamana kadar pazardan aldığımız “domates”leri de domates zannediyormuşuz; gerçek domateslerin tadını unutmuşuz zamanla meğerse. Tıpkı hayatı boyunca bir kez bile güneş görmemiş, bir kez otlanmamış tavukları tavuk zannettiğimiz gibi…

Evimin önünden

Bir de hediye gelen bir karaçam tohumunun bir bardakçık saksıdan kafasını uzatıp büyüdüğü mucizesini gördüm ya o zaman iyiden iyiye bakış açım değişti toprağa. Bir tohum ekiyorsun o sana kocaman bir ağaç veriyor. Bir biberden çıkmış onlarca tohumdan sadece birini ekiyorsun o tohumdan sana onlarca biber veriyor. Nur içinde yatsın Âşık Veysel ne de güzel söylemiş: “Bana türlü türlü meyve yetirdi”, “Kazma ile dövmeyince kıt verdi”, “Karnın yardım kazma ile bel ile / Yüzün yırttım tırnak ile el ile /  Yine beni karşıladı gül ile / Benim sadık yârim kara topraktır”


Bunların neticesinde 2009 yılının sonlarına doğru bende yeniden bir merak başladı bahçe, toprak işlerine karşı. Bir arkadaşın www.agaclar.net adresini önermesi ile de bu forum başta olmak üzere çeşitli internet sitelerini incelemeye, forumları okumaya başladım. Malum, internet ortamında bana lazım olan bir bardak su iken deryalar, okyanuslar kadarı var. Ben kepçe internet kazan karıştırdım, karıştırdım… Çok okudum, inceledim birçok şey öğrendim. Dedemden gördüklerimin ötesinde bilimsel ve teknolojik gelişmeler neticesinde birçok gübre, vitamin, yetiştirme ortamı, tohum çeşidi olduğunu fark ettim. Çeşitli sitelerden değişik tohumlar sipariş ettim. Tohumları yetiştirmek için şişen tabletler, taş yünü, torf, cocopeat, perlit, hydroton gibi yetiştirme ortamları, viyoller, saksılar, mini seralar satın aldım. Seracılardan topraksız tarımda kullanılan besin sıvılarından getirttim. Büyük marketlerden vitaminler, bitki besinleri aldım hatta kendim evde mutfak atıklarından enzimler, EM1 ile bukaşi, kompost ürettim. Yani şu anda bahçecilik üzerine forumlarda neler konuşuluyorsa, neler gündemdeyse birçoğunu denedim, uyguladım ve halen devam ediyorum.


Yukarıdaki fotoğrafta çeşitli tohum/fide yetiştirme ortamı görülmektedir. Perlit, Cocopeat (Hindistan cevizi kabuğu talaşı), torf, şişen tabletler, kaya yünü (taş yünü), hydroton, vermikulit ve fotoğrafa sonradan photoshop ile dahil olan su emici jel toprak (SAP - Super Absorbent Polymers)


Burada da çeşitli vitamin ve bitki besinleri görülmektedir. Humik asit, değişik firmaların bitki besinleri, superthrive, clonex, EM1 (Effective Microorganisms -Efektif Mikroorganizmalar),  evsel atıklardan elde edilen enzim, bukaşi, organik gübre.
 
Geçtiğimiz yaz sezonunda yani 2010 ilkbaharından sonbaharına kadar evimizin önündeki küçük bahçemde kendi çapımda bahçe işleri ile uğraştım. Boruda çilek, sandıkta patates yetiştirmeyi denedim. Takip edenler bilecektir denemelerimin birçoğunu da blogumda paylaşmaya çalıştım.

Yılın şu son günlerinde geçtiğimiz 2010 yılının muhasebesini yaparken kendimce bir özet çıkarttım. Bunu da sizlerle paylaşmak isterim. Belki aranızda burada bahsettiğim denemelerimden faydalanacaklar olabilir.
2011 yılınız mutluluk, sağlık ve başarı ile dolu olsun; selam ve saygılarımla.

Geçen sene bu vakitler bahçemi temizledim, yabani otları yoldum, çapaladım; tarlamı nadasa bıraktım bir başka deyişle..


Sabırsızlıkla beklediğim bahar gelip de havalar ısınır gibi olunca aldım küreği tırmığı elime, girdim bahçeye. Kendimce bir yerleşim planına göre fideleri dikmek için karıklar açtım. Sonra viyollerde yetiştirdiğim, bazısını köyden hazır yetişmiş getirdiğim domates ve biber fidelerini toprağa diktim.

OğluMonk'la yani oğlumla birlikte suladık, cansuyunu verdik.


Fideler biraz büyüyüp serpilince askıya aldım, boğazlama da yaptım http://www.pembedomatesagi.com/ sitesinde de tarif edildiği gibi.

Zamanla daha da büyüdüler, destek çubukları yetmez olunca 4 adet 2 metrelik boruyu diktim bahçenin köşelerine. Bunların arasına kalın ip gerdim. Domatesleri iplerle bu kalın iplere astım.


Tabi bahçede sadece domates yok. Önden bakınca sol taraf sebze bahçem, sağ taraf ise çiçek bahçesi. Çiçek bahçesinde ise akşam sefaları, güller, menekşeler, daha öncesinde kışın çıkıp solan lale ve lahanalar ile adını bilmediğim çeşitli çiçekler var. Sağ tarafta duvarda asılı olan boruda perlitte çilek ve yerde de sandıkta patatesler görülmekte.

Sebze bahçesine aşağıdaki fotoğrafta yakından bakarsak; domateslerin arkasında gül biberi, acı saksı süs biberi, sivri kıl biber, patlıcan ve patatesleri görebiliriz.


İlk hasadımı oğlumla birlikte yaptık.
 Domates dalında güzeldir.

 Toplanınca da fena değil hani.Gün geldi kilo kilo domates topladığımız da oldu.




Bir zaman geldi ki Türkiye'de bir çok domates üreticisini vuran hastalık benimkileri de yakaladı. Aşırı sıcaklardan mı yoksa hain güve tuta absoluta yüzünden mi bilemedim ama hasta oldu zavallıcıklar. Kurudular, meyveden kesildiler.

Domatesleri kurtarabilmek için biraz gübre, biraz vitamin takviyesi yaptım. Hatta EM1 ile besledim. Biraz canlanır gibi oldular. Kendilerini toparladılar, yeni sürgünler verdiler ama...

...ama yaz bitti maalesef. Yine de tek tük domates almaya devam ettim.

Sonunda sezonu kapattık. Domatesler ve biberlerin kalanlarını da toplayıp kökünden söktüm bitkileri. Sadece tek kök patlıcanı, 2-3 kök biberi ve sandıktaki patatesleri bıraktım geride. Topladığımız henüz yeşil, kızarmamış domatesleri de turşu yapmak üzere ayırdık.

Şimdi kış geldi. Ama boş durmak yok, yola devam. Evdeki hazırlıklar devam ediyor. Yeni sezon, yeni şans, yeni tecrübeler, yeni heyecanlar bekliyor bizleri.

2010 sezonunun ardından çıkardığım dersler, kazanımlar kısaca şöyle:


Bahçede Yapılan Hazırlık İşlemleri
  • Bir önceki sonbahar sonunda bahçedeki tüm bitkileri kökledim.
  • Toprağı çapalayarak alt üst ettim.
  • Bu arada toprağa karışmış olan özellikle plastik kökenli yabancı inşaat maddelerini temizledim. İri taşları ayıkladım.
  • Toprağa yanmış hayvan gübresi karıştırdım. Bir kış boyunca toprak dinlendi, tazelendi. Gübre de bu arada toprağa iyice karıştı.
  • Arada bir toprağı bel küreği ve çapa ile alt üst ettim.
  • Bahar yaklaşırken ocak sonu şubat başı gibi evdeki mini seramda tohumları viyollere ektim, filizlendirdim. Biraz acele etmişim aslında; bu seneki havanın istikrarsızlığından dolayı bazı fideler telef oldu.
  • EM1 ile bukaşi yaptım ve patatesleri ektiğim yerdeki toprağa karıştırdım.


Hatalarım
  • Tohumları filizlendirmede biraz acele etmişim. Gerçi bu sene hava durumu çok değişkendi, Mayıs ortasında bile çok soğuk günler yaşadık. Bu nedenle bazı fidelerim telef oldu, özellikle biberlerin çoğu.
  • Fide üretirken de fazla sulama ve fazla besin verdim; sanki ne kadar çok sularsam, ne kadar çok vitamin-gübre verirsem o kadar hızlı büyüyecekmiş ve daha iyi olacakmış gibi. Hâlbuki fazla sulama nedeniyle birden büyüdüler, sonra da gövdeleri zayıf olduğu için kırılıp öldüler. Köklerin hep su içinde kalması nedeniyle de birçoğu kökten çürüdü.
  • Fideleri dikmek için açılan karıklar iyi olmadı. Daha iyi bir düzenleme yapılabilirdi.
  • Fideleri çok sık dikmişim. Domateslerin bu kadar büyüyeceğini hesaplayamadım. Fideler küçükken gözümüze az göründü. Daha sonra seyreltmek için aralardakini sökmek gerekti.
  • Bahçe yerleşimi, ürün çeşitliliği daha iyi optimize edilebilirdi.
  • İlk başlarda aşırı sulama nedeniyle kökler iyice gelişmedi, iyi tutunamadı. Dolayısı ile bitkilerin kök tarafı zayıf, diğer taraftaki gövdeleri kalın oldu. Bu da meyvelerin beslenmesinde ve gelişiminde güçlüklere neden oldu.
  • Domateslerin şekil budamasında ve askıya alınmasında geç kaldım. İlk başlarda çok serbest yayıldılar. Daha sonra askıya alabilmek için güçlü dalları feda etmek zorunda kaldım.
  • Askı iplerini ince kullandığım için bitkiyi bazı yerlerde zedeledi. Rafya ya da boyna takılan kimliklerin bağlarından kullanmak lazım.
  • Bir ara ev yapımı enzimin etkisini görebilmek için aşırı miktarda kullandım, seyrelterek kullanmam gerekirken doğrudan döktüğüm de oldu. Bu da bazı bitkilerin hastalanmasına hatta ölmesine neden oldu.
  • Aşırı sıcaklarda bazı günler (evde olmadığımız için) sulayamadık. Bazı bitkilerin yaprakları hemen kavruldu. Kendine gelmesi için zaman geçti.
Kazanımlarım
  • Öncelikle tüm çalışmalar bir kazanç benim için. Akşamları işten gelince küçük bahçemde uğraşmak, sulamak, gözümün önünde gün be gün büyüdüklerini görmek, bitkileri budamak, yabancı otları sökmek, kendi yetiştirdiğim ürünleri toplamak müthiş keyifli.
  • Yaptığım denemeler ile çok şey öğrendim. Seneye daha bilinçli davranacağım.
  • Kendi yapmış olduğum ev yapımı organik gübreleri kullandım. İyileri de oldu kötüleri de oldu.
  • Ve kendi yetiştirdiğim biberleri, domatesleri, patlıcanları, patates ve marulları yemenin lezzeti…

Hâsılat: Gün be gün topladıklarımı tartıp kaydetmiştim. Buna göre bu seneki toplam hâsılat şu şekildedir:
  • Patates (Toplam : 2778 gr)
    • Yerde       : 312 gr
    • Sandıkta   : 2466 gr
  • Domates (Toplam : 26995 gr  (yaklaşık 27 Kg.)
    • Pembe        : 7781 gr
    • Sarı Küçük  : 3514 gr
    • Cherry         : 3543 gr
    • Diğer           :12157 gr
  • Biber   (Toplam : 3108 gr)
    • Kıl Sivri Biber    : 1398 gr
    • Acı Saksı (sivri)  : 664 gr
    • Acı Saksı (top)   : 82 gr
    • Gül biberi           : 964 gr
  • Patlıcan        : 4816 gr ( Tanesi ortalama 150 gr'dan 30-35 adet olsa gerek, saymamışım.)
  • Marul           : 8-10 adet
  • Bir tutam nane, bir avuç ayçiçeği, 3 adet süs kabağı, 2-3 taze fasulye, günlük 8-10 avuç çilek, 1-2 salatalık semizotu…
  • Brüksel lahanası, cherry turp kayda değecek kadar olmadı


Yeni yılınızı tekrar kutlar mutluluklar dilerim.Allah'tan dermanı olmayan dert, başedemeyeceğimiz sorunlar vermemesini herkes için dilerim.

Esen kalın.

NOT: Bu yazım blogumdaki 100. yazı olmuş. Bu güzel tesadüf de kendi kendime kutlu olsun.

Otomatik Sulama Sistemli Saksımın Son Durumu

Blog tutmaya başladığım dönemdeki ilk yazılarımdan birisi de "Otomatik Sulama Sistemli Saksı Yapımı"ydı. 3 bölüm halinde yazmıştım:

Bu saksıda perlit içerisinde domates, biber yetiştirmeyi denemiştim. Fide haline getirebilmiş sonra da bahçeye aktarmıştım.






Hatta patlıcan fidesi dikmiş, 1 adet patlıcan bile almıştım.




 Pardon, OğulMonk almıştı...

Saksı bir kış ve bir yaz sezonu atlattı. Bakıma alma zamanı gelmişti. Ve emektarın son durumu:



Silikonla yapıştırdığım yerler kalkmıştı. Patlıcanın kökleri tel örgüye sıkı sıkı tutunmuş, ben de patlıcanı köklediğimde tel örgünün silikonla yapışmış olan yerleri sökülmüştü.


Saksının içindeki tüm parçaları söktüm, sulama hortumunu da kesip attım. Saksı anadan doğduğu gün gibi çıplak kaldı.

Şimdi marul çimlendiriyorum, fide haline gelince 2-3 tanesini bu saksıya alacağım yine. Fakat bu sefer perlit değil hydroton kullanacağım. Bir de bu yöntemi deneyelim.

Aklıma gelmişken şurada ve şurada güzel örnekler var.

Sağlıcakla kalın.

İlgili linkler:


Bölüm 1 Otomatik Sulama Sistemli Saksı Yapımı - Topraksız Tarım
Bölüm 2 Otomatik Sulama Sistemli Saksı Yapımı - Topraksız Tarım
Bölüm 3 Otomatik Sulama Sistemli Saksı Yapımı - Topraksız Tarım - SON
Buradasınız -->  Otomatik Sulama Sistemli Saksımın Son Durumu


Bir damacana atık enzimi daha... [ 12 Ekim 2010'da güncellendi]

(7 Haziran 2010 tarihli yazım)

Hafta sonu oğulmonk ile birlikte bir damacana daha çöp enzimi, daha doğrusu atık enzimi yaptık. Çalıştığım yerde öğlen yemeklerinde hergün kilo kilo salata artıyor. Bunlar doğrudan çöpe gidiyor fakat daha önce de dediğim gibi bunlar çöp değil aslında, bir şekilde değerlendirilebilir atıklar.




19 lt'lik damacanaya tulumbadan aldığımız yaklaşık 13-14 lt suyu doldurduk. Yenmeyen 3 günlük yaklaşık 3.5 kg salatayı da oğlumla birlikte damacanaya "tıktık". Sonra üzerine 1.5 kg kadar pekmez ilave ettik. Bu sefer harnup pekmezi kullandım. Marketlerde 900 gr'lık şişede 5'tl'den satılıyor. Enzim oluşmasına katkısı olsun diye yoğun şekilde faydalı mikroorganizmalar içeren EM-1 hammademizden de çok az (10 gr kadar) ilave ettim.



Tüm malzemeyi ilave edip iyice karıştırdıktan sonra damacanayı mutfakta müsait bir yere dinlenmeye bıraktım. En az 3 ay burada bekleyecek, sonuçlarını birlikte göreceğiz.




(12 Ekim 2010'da eklenen kısım)

Yukarıdaki yazıyı yazalı yaklaşık 4 ay olmuş. 4 aydır bekleyen damacanamızı artık beklediği karanlık kuytu köşeden çıkarmanın zamanı geldi.





Fotoğrafta da görülebileceği gibi mutfak atıkları, pekmez ve su dolu bidonlarımızı, süzülmüş enzimi dolduracağımız boş bidonu, huniyi, süzeği, tası ve asistanımız oğulmonku hazırladık.


Küçük bidonda karpuz ve muz kabukları kullanarak, diğer büyük damacanada ise artmış salatalardan (domates, lahana, marul, maydonoz içeriyor) yapmış olduğum atık enzimi var.





Atıkları süzdükten sonra boş bidonlara doldurduk. Bu sefer fena olmadı herhalde. Nasıl mı anladım? Bir kere kokusu kötü değil. Sonra EM1 katkısı var, rengi de hoşuma  gitti. Asıl sonucu yani bitkilere faydalı olup olmadığını denedikten sonra anlayacağım artık. Daha önce ürettiğim enzimleri kullandığım marulların sanki biraz daha çabuk ve iri geliştiğini gözlemledim. Fakat daha doğru ve kesin sonuçlar için sanırım bir kaç deneme daha yapmam gerekecek. Unutmadan, sek enzim kullanırsanız bitki aşırı dozdan ölüyor, tecrübeyle sabit.




19 lt'lik ve 5 lt'lik damacanaları süzdükten sonra yaklaşık 15 lt enzim elde ettim. Bunları 1/100 - 1/500 oranında suyla karıştırarak kış döneminde evde yetiştirmeye çalışacağım saksı domates ve biberlerde deneyeceğim. Umarım faydalı olur. Bir miktarını da evimin önündeki bahçeyi bozduktan sonra önümüzdeki bahara hazırlık için toprağı çapalayıp havalandırırken toprağa karıştıracağım.


Esen kalın...

Mayıslar dağlarında mantar avı

Zeytin avımızdan elimiz boş dönüp, temiz dağ ve orman “havamızı aldıktan” sonra hiç olmazsa günü kurtarmak adına mantar toplamaya çıktık. Bu aralar tam da mantar avı zamanıymış. Malum, mantar toplamak çok keyifli olsa da mutlaka ama mutlaka bir bilen ile birlikte gitmek gerekir bu ava. Öyle kulaktan dolma bilgilerlere, kitaptaki, google’daki fotoğraflara güvenerek mantar toplanırsa sonu kötü biten bir macera yaşanabilir.

Mantar avına çıktığımız yer


Ülkemiz yabani mantar açısından son derece zengin. Dolayısı ile bir hayli zehirli mantar türü de yetişmekte topraklarımızda. Bu nedenle toplanan mantarın zehirli olmadığından kesinlikle emin olunmalı. En ufak bir şüphe varsa bile bırakınız kalsın o mantar, gerek yok yemeseniz de olur. Yenilebilir mantarın da tadına doyum olmaz hani, hele hele taze taze toplanıp da hemen oracıkta ızgarası ya da yemeği yapılırsa tadından yenmez…

Peki, bir mantarın zehirli olup olmadığı nasıl anlaşılır? Şahsen ben mantar uzmanı değilim; bırakın uzmanlığı pek toplamışlığım da yoktur.  Ülkemizde belgeli/sertifikalı mantar uzmanı da pek yok aslında. Öğrendiğim kadarı ile bir tek Jilber BARUTÇİYAN isminde bir kişi var ülkemizde sertifikalı mantar uzmanı olarak.
www.uzmantv.com web sayfasında kendisi şöyle tanıtılmakta:

Jilber Barutçiyan; Mantar Uzmanı.
Türkiye'de arkeoloji eğitimi aldıktan sonra 1984 yılında İsviçre'ye gitti.
İsviçre'de amatör olarak mantarcılığa başlayan Barutçiyan, bugün İsviçre Sağlık Bakanlığı'nın onayından geçmiş bir mantar uzmanı.
Kişilerin topladığı mantarları kontrol etme, her türlü mantar ticaretinde sertifika yazma ve kurs verme yetkisi veren bu sertifika dünyada sadece İsviçre Sağlık Bakanlığı tarafından verilebiliyor.
24 yıldır mantarlarla uğraşan Barutçiyan, mantarlar hakkındaki bilgilerini amatör olarak mantar toplamak isteyenlerle de paylaşıyor.
Mantar meraklıları için Fransızca ve Türkçe olarak kurs veriyor. Kurs, yaklaşık 5 saatlik teori ve bir günlük arazi çalışmasını içeriyor.
Kursun amacı katılanlara mantar hakkında genel bilgiler vermek, zehirlenme risklerini ortadan kaldırmak ve en azından 5-10 çeşit leziz ve kıymetli mantarı tanımalarını sağlamak ve doğa sevgisini paylaşmak.

Mantarları ayırt etme konusunda kısa bir araştırma, internet ve kitap taraması sonunda öğrendiğim yöntem şudur: “Daha önce yenilmiş ve yenildiği için zehirlenilmişse o mantar zehirlidir. Yok, eğer yenildiği halde zehirlenilmemişse o mantar yenilebilir.”

Fakat unutulmamalı ki bazı mantar türleri insanı uzun sürede ölüme götürebiliyor. Çok yenildiği takdirde, uzun vadede böbrekleri çalışamaz hale getirip böbrek yetersizliğinden dolayı ölüme neden olan mantarlar da varmış doğada. Genellikle bunlar ölümcül/zehirli olduğu bilinmediğinden ölenler eceliyle gitti zannedilmekteymiş.
Her neyse, biz de yanımızda bu işi bilen (daha önce mantar yediği halde hala bizimle olan) bir büyüğümüzle çıktık Mayıslar’ın dağlarına. Buralarda özellikle çam ve meşe ağacı bol miktarda var. Mantar da meşe ağacının olduğu yerleri severmiş. Nitekim ormana gelir gelmez her tarafta çeşit çeşit mantar görmeye başladık.

Üstüne basılınca sporlarını püskürten puf mantarı

Başka bir puf mantarı türü

Genellikle çürümüş ağaç kabuklarının yanında yetişen bir mantar

Sarı mantarlar
Not: Yazımda kullandığım mantar görsellerinin hiçbirisi bana ait değildir. Maalesef mantar toplama heyecanı yüzünden fotoğraf makinemi yanıma almayı unutmuşum. Telefonun da şarjı bitmişti...


Bulduklarımızın hiç birisi zehirsizliğinden emin olduğumuz “Kanlıca Mantarı”na benzemiyordu. Bir müddet çantamız boş gezdikten sonra nihayet tek tük de olsa ağaçların diplerinde kırmızıya yakın turuncu rengi ile kanlıca mantarlarından da bulmaya başladık. Bulduklarımızın bir kısmı çürümeye başlamış ve kurtlanmıştı.  Biz diri görünen tazelerinden topladık bolca.

Kanlıca Mantarı



Kanlıca mantarının alttan görünüşü, lameller
Yeri gelmişken mantar kurtluysa zehirli değildir diye bir inanış var, sakın ha! böyle saçmalıklara aldanmayın. Kuşlara, sincaplara, böceklere zehirli gelmeyen ama insanı anında götüren hatta “Köy Göçüren” mantarlar da varmış. Yok mantarı pişirirsen zehri kalmazmış, yok gümüş kaşıkla bastırdığında kararan mantar zehirliymiş, altı kahve üstü beyaz olanlar yenilebilirmiş; bunların hepsi safsata. Az önce de dediğim gibi hiçbir yöntemi yok mantarın zehirli olup olmadığını anlamanın. Mantarları zehirli ya da değil diye tasnif edebilmek için binlerce kişi hayatını feda etmiş bugüne kadar. Onların sayesinde anlayabiliyoruz ancak mantarın zehirli olup olmadığını. O yüzden babadan oğla aktarılan bilgiler doğrultusunda yani daha doğru bir ifadeyle bir “iyi bilene” danışarak hareket etmek bence en doğrusu.  Emin olunmayan mantarların toplanmaması nedeni ile belki de çok lezzetli ve ticari değeri de bulunan bazı mantar türleri arada ziyan olup gitmekte ama olsun insan hayatından daha değerli değil hiç birisi.

Sağlıklı görünen kanlıcaları topladıktan sonra bir güzel temizledik ve tel ızgara üzerinde pişirip yedik. Neredeyse et kadar lezzetliydiler.


Artanları da torbalara doldurup eve getirdim. Birkaç gün sonra gördük ki hepsi kurtlanmış. Meğerse mantarı fazla bekletmemek gerekiyormuş. Ayrıca toplarken torbaya değil de bir sepete koymak daha iyi olurmuş. Mantarın yaklaşık %90’ı su olduğu için plastik torbada bekletilmesi sağlıklı değil. Topladıktan sonra suda yıkamak da besin değerini düşürmekte. Bunun yerine toplandığı anda sepete koyarken bir fırça ile üzerindeki toprağı, yaprak kalıntılarını temizlemek daha iyiymiş. Özellikle büyük mantarları köklerinden sökmek yerine dibinden bir bıçak yardımıyla keserek toplamak daha iyi. Çünkü kalan kök sayesinde daha sonra aynı yerde yine mantar çıkıyormuş.

Benim kötü bir huyum var: taktığıma tam takarım. Lakabımız da boşuna BabaMonk değil ? Şimdi de mantar yetiştiriciliğine taktım kafayı. Onlarca video izledim youtube’da, yüzlerce yazı okudum konuyla ilgili. Evde mantar yetiştirme ortamı için gerekli malzemeleri sipariş ettim bile.  Bazı tür mantarlar püf noktalarına dikkat edildikten sonra evde de yetiştirilebiliyormuş. Örneğin kültür mantarı. Deneyeceğiz, denedikçe de burada paylaşacağız öğrendiklerimizi. Bizi okumaya devam edin.

 




Meraklısına son not olarak; Türkiye’nin –şimdilik- tek sertifikalı mantar uzmanı olan Jilber Barutçiyan’ın videolarını ve yazılarını bulup izlemenizi öneririm.

Sağlıcakla kalın, aman dikkat zehirlenmeyin mantar yüzünden.

Not: Yazımda kullandığım mantar görsellerinin hiçbirisi bana ait değildir. Maalesef mantar toplama heyecanı yüzünden fotoğraf makinemi yanıma almayı unutmuşum. Telefonun da şarjı bitmişti...

Kaynaklar:
http://www.ogm.gov.tr/sites1/mantar.htm
http://wb332306.bahnhofbredband.se/mantar/kanlica.htm
www.uzmantv.com
www.youtube.com 

Mayıslar dağlarında zeytin avı

Bu sene de zeytin toplama zamanı gelmiş de geçmiş bile. Aslında bu sene zeytin senesi değil, geçen sene öyleydi ama.  Mayıslar’daki bahçemin hemen arkasında bulunan ormanlık alanda kendiliğinden yetişmiş zeytin ağaçları vardır. Tek tüktür, ardıçların arasına karışmış haldedir ama yerlerini bilenler rahatlıkla bulabilir.


Geçen sene bir hafta sonu gittiğimizde her ne kadar bizden önce birileri zeytinleri toplamış olsa da 3-4 saat içerisinde dört kişi, kimsenin beğenmediği, toplamaya değmez diye dönüp bakmadığı zeytinleri toplamıştık. Allah bereket versin toplamda 50 kg zeytin çıkmıştı bize. Topladıklarımızı Sarıcakaya’da bir yere götürüp çektirmiştik yağı için. 50 Kg zeytinden de bize 3.5 lt zeytinyağı çıkmıştı. Aslında verimi oldukça düşük, 15’e 1 gibi.  Fakat yüzde yüz doğal, kendi kendine yetişmiş, hiçbir sulama, gübreleme, bakım, hormon, katkı maddesi içermediğinden son derece lezzetli, asit oranı düşük, yüksek kalitede zeytinyağı çıkmıştı bize.

Taş atıp da kolumuz mu yoruldu sanki. Tek zahmet ettiğimiz konu ağacın dallarından zeytinleri sıyırarak toplamak. Bu da zaten zahmet değil bize eğlence oldu. Temiz orman havasında, dağ manzarasında bir hafta sonu keyifli bir uğraşıydı bizim için.

Ormandaki zeytinler



Bu sene de vaktini kolluyorduk yine toplayalım diye. Her ne kadar bu sene ağaçlar fazla meyve vermemiş olsa da olanı yeter dedik çıktık dağa. Zaten amaç hafta sonunu temiz dağ ve orman havasında geçirmek ve olursa zeytin toplamaktı. Amma ve lakin biz yine geç kalmışız. Biz gidene kadar ağaçlarda zeytin bırakmamış sevgili köylülerim. Hâlbuki bir hafta önce bayramda gittiğimde ne de güzel duruyorlardı zeytinler. Göz koymuştum, haftaya gelir toplarız demiştim ama hafta sonu olup da biz gelen kadar tamamı toplanmış.

Olsun, biz yine de temiz dağ ve orman “havamızı alıp” geri döndük. Sadece kendi ağaçlarımdan topladığımız 2 kg kadar iri taneli yemeklik zeytinlerimizle idare edeceğiz artık.

Bahçemdeki zeytinler daha irice

Ağaçların boyu da oğlumun boyunu geçti
 
Sağlıcakla kalın.

Açılan Sandık Sayısı:9, Sayılan Patates Miktarı: 2.5 Kg.

Son iki grup sandık kalmıştı açmadığım. Sabırsızlıkla, büyük bir merakla bekliyordum buradaki patateslerimi çıkartmayı. Daha önce ilk grup sandığı sabrım taştığı için acele edip erken devirmiştim bu nedenle beklediğim kadar ürün alamamıştım.

Tamam da bekle bekle nereye kadar? Gençlik geldi geçiyor, Ya Allah Bismillah deyip vardım sandıkların başına. Zaten vakti gelmiş olmalı ki artık yapraklar da sararmaya başlamış.

Yapraklarından çekip sökünce hemen toprak yüzeyinin altında gördüm kocaman bir patatesi. İyi dedim bu sefer oldu herhalde diyerek devirdim 3 sandığı da.

Bizim hanımla OğulMonk hemen üşüştü devrilen sandıkların içinden çıkan toprağın başına, bir çocuğun yere düşürdüğü lolipopa üşüşen karıncalar gibi. Sonra hep beraber eşeledik toprağı, bulduk patatesleri toprakta büyük bir keyifle…



İlk üçlü sandıktan bu kadar patates çıktı.


Bu iş sandığımızdan (yani zannettiğimizden) daha keyifliymiş. Son üçlünün başına geçip de yaprakları kaldırınca kocaman bir patates daha göründü burada.

Sezon başında bir patatesi ikiye bölüp yarım yarım koymuştum sandıkların dibine. Yani her üçlüde 2şer kök vardı. Bunlar büyüdükçe üzerlerine toprak ilave ede ede 3 kat çıkmıştım, önceki yazılarımı okuyanlar hatırlayacaktır. Daha sonradan aşırı sıcaklarda sulamayı unuttuğum bir dönem bunlardan birer tanesi kavrulmuştu. Fakat son sandıkta gördüğüm bir filiz “çıkmadık canda umut vardır” atasözünü hatırlattı bana. Demek ki sandığın dibindeki yumrular hala bir umutla kafayı dışarı çıkarmayı denemiş ve bir tanesi bunu başarmış.

Fakat katları hızlı çıktığı için arada yumrular oluşamamış.


En üst sandıktaki patatesleri topladıktan sonra orta kattakini kaldırıp yan yatırdım. Alt kat ile orta katın arasına sıkışmış bir patates bize bakıyordu burada.

Görünenleri topladıktan sonra sandığı kaldırdım. Kurumuş toprak kalıp halinde çıktı zaten. Kenarda bekleyen karıncalar yeniden saldırdı toprağa.



Elindeki kürekle toprağı karıştırmakta olan Kutsal Hazine Avcısı OğluMonk da buldu bir tane.

Sonunda tüm toprağı elimizle ince ince eleyip karıştırarak tüm patatesleri topladık. Aşağıdaki fotoğraflarda da görülebileceği gibi irili ufaklı olmak kaydıyla toplam 1825 gr. hasadımız oldu. Bunlardan en büyük iki tanesi 774 gr. geldi.



Bu iri patatesleri birer tane olarak sandık gruplarının en üstlerinden aldım. Anladım ki acele etmeyip, bitki iyice büyüdükçe dibine toprak ilave edip her katı yavaş yavaş çıksaydım belki de her katta böyle iri iri patatesler olacaktı.

Bu sene ilk denememdi, seneye inşallah daha tecrübeli olarak devam edeceğim yetiştirmeye. Zaten ne demiştik, amaç çuval çuval patates yetiştirmek değil, kendi kendime bir şeyler üretebilmekti. (Atma BabaMonk, her gruptan bir çuval çıksa daha iyi olmaz mıydı? Komşulara da söz vermemiş miydin bu kış patatesler bizden diye?) Neyse bu kısmı geçelim; çık aradan iç ses!

İlk devirdiğim üçlü sandıktan 631 gr. patates ancak çıkmıştı. Sonuç olarak ben bu sezon toplamda 2466 gr. patates yetiştirebildim. Hâlbuki ilhamını aldığım sitede vaat edilen 50 kg.’dı. Artık seneye…

Patatesler sarı sarı, lekesi beresi yok, şekilleri de düzgün. Tadına bakmak için taze taze hemen çipuranın yanına attık birazını, sürdük fırına.



Ertesi gün de tadını daha iyi alabilmek için sade patates yemeği yaptı hanım bir de. Yalanım yok, kendim yetiştirdim diye demiyorum; “Ben böyle lezzetli patates yemedim arkadaş!”.

Bu da belgesel filmi:


 Sağlıcakla…

Sayfamdaki yazılar kaynak gösterilerek ve bu sayfanın adresi verilerek kullanılabilir.

Sayfamda bazı yazılarımda bahsetmiş olduğum yöntemler kendi öğrendiklerimi, denediklerimi paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Yapılan denemelerin sonuçları da yine burada paylaşılmaktadır. Tarif edilenlerin yanlış/eksik uygulanması, yazı dizilerinin tamamının okunmaması, vb herhangi bir nedenden dolayı istenmeyen sonuçlar elde edilmesi, beklenen sonucun elde edilememesi ve/veya karşılaşılabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumlu tutulamayacağımı bilgilerinize sunarım.

Kaynak belirterek ya da belirtmeden kullandığım yazılarımdan dolayı herhangi bir rahatsızlık duyan, haksızlığa uğradığını düşünen beni haberdar ettiği zaman ilgili yazıyı yeniden gözden geçireceğimi, şikayetinde haklıysa yazıda gerekli düzeltmeyi ivedilikle yapacağımı taahhüt ederim.
-=(RaideR)=-

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | ReviewSilo - Reviews for e-Shopping